İş hayatında çalışan performansını ve bağlılığını belirleyen en kritik faktörlerden biri motivasyondur. Ancak, yöneticilerin büyük bir kısmı hâlâ motivasyonu yalnızca maddi kazançla, yani ücretle sınırlı bir kavram olarak görür. Oysa motivasyon, çok boyutlu bir yapıdır; içinde duygusal, sosyal ve etik bileşenler taşır. Bu bileşenlerin her biri, bir şirketin sürdürülebilir başarısı açısından hayati öneme sahiptir.

Bir yöneticinin, çalışanlarını anlamak ve onlardan verim almak istiyorsa önce şu soruyu sorması gerekir: “İnsan neden çalışır?”
Bu sorunun cevabı para değildir sadece. Elbette ücret önemlidir; çünkü çalışan, emeğinin karşılığını almak ister. Ancak sadece para, insanı uzun vadede motive etmez. Bir noktadan sonra paranın alım gücü azalır, tatmini kısa sürer ve yerini alışkanlığa bırakır. İşte o noktadan sonra devreye “anlam” ve “adalet” girer.

Paradan Daha Fazlası: Takdir ve Sosyallik

Bir çalışan için yaptığı işin görülmesi, değerinin fark edilmesi ve takdir edilmesi büyük bir motivasyon kaynağıdır. Çünkü takdir, insanın varlığını onaylar. “Bu sistemin bir parçasıyım, emeğim fark ediliyor.” hissi, bir çalışanın motivasyon enerjisini besleyen en güçlü unsurlardan biridir.

Bir diğer bileşen ise sosyallik ve aidiyet duygusudur. İnsan, yalnızca görevini yerine getiren bir makine değildir; o, bir topluluğun parçası olarak anlam bulur. Şirkette bir takıma ait olduğunu hissetmek, fikirlerinin değer gördüğünü bilmek, birlikte üretmenin getirdiği o ruhu yaşamak, para ve terfiden çok daha kalıcı bir motivasyon yaratır.

İşini Sevmek: En Saf Enerji

Bir başka motivasyon unsuru da işi sevmektir.
Sevdiği işi yapan bir insan, mesai kavramını aşar. Çünkü işi artık onun için bir geçim aracından ziyade bir kendini ifade etme biçimidir. Bu tür çalışanlar, kurumları için fark yaratırlar; zira kendi gelişimlerini işin gelişimiyle birleştirirler.
Fakat burada kritik nokta şudur: Hiçbir insan, adaletsiz bir ortamda uzun süre işini sevmeye devam edemez.

Motivasyonun Temeli: Adalet

Tüm bu bileşenlerin altında yer alan asıl temel, adalettir.
Adalet yoksa, para bir süre sonra öfkeye; takdir, samimiyetsizliğe; sosyallik, yapaylığa dönüşür.
Bir şirkette adaletin tesis edilmemesi, çalışanlar arasında görünmez bir uçurum yaratır.
Ve unutmayın, hiçbir motivasyon stratejisi, bu uçurumu kapatamaz.

Peki, adalet nasıl sağlanır?

Bunun yolu, iyi kurgulanmış performans sistemlerinden, adil ücret politikalarından ve objektif yönetim anlayışından geçer.
Performans ölçümü şeffaf değilse, çalışan emeğinin karşılığını alamadığını düşündüğünde sistem çöker.
Ücretler, liyakate değil, kişisel yakınlıklara göre belirleniyorsa; takdir, gerçek başarıyı değil, sadakati ödüllendiriyorsa, güven duygusu yok olur.

Objektif bir yönetim anlayışı olmadan, hiçbir etik ilke hayata geçirilemez.
Yönetici, duygusal reflekslerle değil, prensiplerle hareket etmelidir. Çünkü yöneticinin adaletsizliği, sadece bir çalışanın değil, bütün ekibin motivasyonunu zehirler.

Adaletin Sağladığı Güvence

Adalet, tek başına motivasyonun kaynağı değildir ama motivasyonun zemini, temelidir.
Adalet, bir hijyen faktörüdür — yokluğunda her şey kirlenir.
Bir şirkette adalet varsa, çalışan bilir ki “Ne yaparsam, neyle karşılaşacağımı biliyorum.”
Bu öngörü, güven duygusunu doğurur.
Güven varsa, çalışan geleceğini planlayabilir; belirsizlikten korkmaz.

Bu güven ortamı, çalışanın şirkete olan bağlılığını güçlendirir. Çünkü insan, ancak güven duyduğu ortamda uzun vadeli düşünebilir, o kuruma aidiyet hisseder.

Adalet, Motivasyonun Sessiz Sütunu

Her şirketin kendi motivasyon mimarisi vardır — ya da olmalıdır.
Bu mimarinin temeline adaleti koymayan hiçbir kurum, sürdürülebilir bir başarıya ulaşamaz.
Adalet; parayı, takdiri, sosyalliği, anlamı ve aidiyeti birbirine bağlayan görünmez harçtır.

Ve bir yöneticinin, sahip olması gereken en temel farkındalık şudur:
Motivasyon, dışarıdan verilen bir ödül değil, içeriden yeşeren bir duygudur.
O duygunun toprağı ise kurumsal adalettir.

About The Author