Entelektüel sermayenin şirketlerin en önemli değeri haline gelmesiyle birlikte insan kaynağına sahip olmak, elde tutmak ve yönetmek en stratejik yönetim önceliği haline gelmiştir. Bu süreçte şirketlerde personel yönetimi departmanı insan kaynaklarına evrilmiş, zaman içerisinde bu departman çalışan deneyiminden, mutluluk yönetimine, stratejik ortağa kadar birçok farklı isimle anılmıştır.
Temelinde bütün bu çabalar şirketlere rekabet avantajı kazandıracak insan kaynağını doğru ve etkili bir şekilde yönetebilmek içindir. Şirketlerin prosedürlerini, tesislerini, süreçlerini yöneten “bekçi/ çoban” tip yöneticiden entelektüel sermayenin taşıyıcısı olan insan kaynağını yöneten yöneticiye evrim maalesef aynı hızda yaşanmamıştır. İş dünyası bugün her ne kadar yöneticinin asıl işinin “insan yönetmek “ olduğu konusunda hemfikir olmuş olsa da , insan yönetiminin nasıl ele alınacağı konusunda belirsizlikler ve bu alanda yapılan tartışmalar havada uçuşmaktadır. Liderlik teorileri, performans yönetim sistemi tartışmaları, motivasyon ve bağlılık araştırmalarının tamamı şirketin fark yaratan asıl stratejik unsuru olan insan kaynağını nasıl doğru yönetiriz sorusundan kaynaklanmaktadır.
İnsan kaynağının öneminin artmasına paralel geçen gün önemi artan insan kaynakları departmanı gelinen noktada “insan yönetimi” meselesinin çıkmaz sokağı olmuştur. Bunun nedeni firma kültürlerinin “bekçi/çoban” tip yönetici anlayışından profesyonel insan yönetimi kavramına geçmekte geç kalmaları ve bu işi sadece İnsan kaynakları aracılığıyla yapabileceklerini düşünmeleridir.
Bir çok firmada motivasyon, bağlılık, performans yönetimi, aidiyet gibi önemli kavramların yönetilmesi IK’nın sırtına yüklenmiştir. Diğer yönetim kadroları insan yönetim meselesini üstlenmek yerine iş yönetimi, süreç yönetimi ve çıktı yönetimi tarafında kalmayı daha kolay bulmuşlar böylelikle bağlılık, aidiyet, motivasyon ve performans yönetimi konuları şirketin genel pratiğinin ve kültürünün bir parçası olamamıştır. Sonuç olarak insan kaynağını doğru yönetmek konusu IK’nın insan kaynağı yönetimi sürecinin tek sorumlusu olduğu yerlerde başarılı olamamıştır.
Gelinen nokta itibariyle yeni yönetim felsefesi şudur: insan kaynağını yönetmek IK’dan ziyade başta üst yönetim olmak üzere şirketin tüm yönetim kadrolarının işidir.
Bu nedenle yöneticilerde aranan temel nitelik “insan yönetim becerisidir” Başarılı firmalar yöneticilerini bu alanda yetkinleştirmek için :
- Kişilik modellerine göre doğru atamaları yapmaya
- İletişim, liderlik ve delegasyon becerilerini geliştirmek için eğitim programları uygulamaya
- Şirketlerin insan yönetim politikaları ve PDS gibi uygulamaları tüm yönetim kadrolarını içine alacak şekilde belirlemeye
Özen göstermektedirler.
İnsan kaynaklarının bu süreçteki temel rolü bu politikaların geliştirilmesinde ve uygulanmasındaki rehber ve denetleyici yaklaşımıyla insan yönetiminden sorumlu tüm diğer yönetim kadrolarına destek vermektir.
Yapılan araştırmalar göstermektedir ki şirketlerin en kritik unsuru olan insan kaynağı şirketle ilgili memnuniyet ya da memnuniyetsizlik algılarını, devam ya da ayrılma kararlarını birincil yöneticisine göre şekillendirmektedir.
Bir şirkette, tepe yönetim hangi mesajı verirse versin, insan kaynakları hangi uygulamayı getirirse getirsin birincil yöneticiler yönetimin mesajlarını içselleştirmedikleri ve IK’nın uygulamalarını sahiplenmedikleri takdirde yukarıda yapılan pozitif uygulama ve mesajlar çalışanlara asla yansımayacak ve onları etkilemeyecektir. Denilebilir ki çalışanın şirketle ilgili deneyimi neredeyse tamamen onun birebir çalıştığı yöneticisi ile ilgilidir. Yöneticinin tavır, davranış ve söylemleri çalışan için o şirketle ilgili deneyim anlamına gelmektedir.
Bu nedenle hedefledikleri insan yönetim modelini yönetici kadrolarına kabullendiremeyen, onların içselleştirmesini sağlayamayan şirketler insan kaynağı politikalarında başarılı olamamaktalar diğer bir anlatımla bu alana yaptıkları para ve zaman yatırımının karşılığını alamamaktadırlar.
Sonuç olarak “insan kaynağı yönetimi” IK ‘nın işi değildir. Tepe yönetimle başlayarak şirkette tüm yönetim kadrolarının eşit oranda bilmesi ve sahiplenmesi gereken bir sorumluluktur.