Çalışanların iş yerinden beklentileri çok sık tartışılan önemli bir konudur. Özellikle son dönemde her devirde çalışanların iş yerinden beklentilerinin değişeceği ve bunların ne olduğu tartışmaları üzerinde duruluyor. Bu konu çalışanlardan daha çok işverenleri ilgilendirir. Bir çalışanın temel beklentilerinin karşılanıp karşılanmaması temelinde bir motivasyon sorunudur ve doğrudan işletmenin verimliliği ve karlılığını etkileyebilecek bir meseledir.
Çalışanların iş yerinden temel beklentileri her dönemde aynıdır. Bunun nedeni insanın özünde temel ihtiyaçları değişmeden aynı kalmış bir varlıktır. İnsanı ve onun temel ihtiyaçlarını anlamadan onun beklentilerini anlamak da mümkün olmayacaktır.
Çalışanlar işyerinden öncelikle adalet beklerler. Adalet insan için temel bir varoluşsal sorundur. Bir çalışanın adaletsizliğe maruz kalması çalışan tarafından en temel hakkı olan yaşama hakkına bir saygısızlık olarak kabul edilir. Adaletsizliğe maruz kalan kişilerin beyinlerindeki Rkompleks de denen eski beyin kendisini tehdit altında hisseder. Tehdidi gidermek için ya kaçar ya da savaşır. Kaçması işyerini terketmesi ya da işleri boşvermesidir. Savaşması da aktif ya da pasif olarak işyerinde huzursuzluğa neden olan bir dizi davranışı tetikler. Kişinin adalet beklentisi temelinde saygı görmesi ile ilgilidir. Sayılmayan kişiler kendilerini tehdit altında hissederler.
Çalışanların diğer önceliği güvenliktir. Her çalışan geleceği görebildiği bir işyerinde çalışmak ister. Eğer o işyerinde terfi, işten çıkarma, ceza ve ödül mekanizmalarının bir mantığı yoksa çalışan kendisini güvensiz hisseder. Hangi davranışları gösterirse neyle yüzleşeceğini bilmek çalışanı güvende hissettirir. İnsanlar en çok öngöremedikleri şeyler karşısında stres duyarlar. İşyerininin büyüklüğü, ekonomik istikrarı ve sektörün gücü de çalışanların güven algısını yönlendirir. Her çalışan çalıştığının karşılığını alabileceğinden emin olduğu, iş yerinde kendisini nelerin beklediğini bildiği ve uzun yıllar çalışabileceği bir iş ister.
Çalışanların işyerinden son temel beklentisi ise anlamdır. İnsanoğlu yaşamının anlamlı bir şekilde geçmesini arzu eder. Bu nedenle temel içgüdüsel ihtiyaçlarını giderdikten sonra anlam arayışı ağırlık kazanır. Kimse günde 9 saat sevmediği ve saygı duymadığı bir işte çalışarak ömrünü geçirmek istemeyecektir. Böyle yapması halinde mutsuz olacaktır. Mutlukluk birçok psikolojik ve fiziksel rahatsızlığı tetikleyerek kişinin ömrünü kısaltacaktır. Çalışanın yaptığı işte anlam bulmasının en temel şartı işçinin ürettiği ürüne karşı yabancılaşmasının önüne geçmektir. Yani bir işçi eğer büyük bir üretim hattında bir cıvata sıkıyorsa, sıktığı cıvatanın sonunda ortaya ne çıktığını, ekonomiye ve insanlığa nasıl bir hizmet içinde olduğunu, şirketin hedeflerine nasıl katkıda bulunduğunu bilmelidir. Anlam üst yönetimin vizyon ve misyonu en tepeden en aşağıya bütün çalışanlarla paylaşması sayesinde çoğalır. Çalışanlar neyin parçası olduklarını, emekleri ve hayatlarıyla neye katkıda bulunduklarını hissedebilmelidirler. Anlam duygusu şirket büyüdükçe değil, şirketin büyüklüğü içinde çalışanın emeği ve özverisi görünür kalmaya devam ettikçe hissedilir. Yarın bir gün emekliliklerinde geriye dönüp baktıklarında, neler yaptıklarını hatırlayarak gurur duymak, yaşamının boşa geçmediği hissine kapılmak her insanın işyerinden en temel beklentilerinden biridir.
Bundan yüzyıllar öncesinde de çalışanların beklentilerini şekillendiren bu üç temel gerçek, bundan yüzyıllar sonrasında da çalışanların temel beklentilerini oluşturmaya devam edecektir.