Prekarya’yı tanımlarken onun başat karakterinin güvencesiz sosyal ve mesleki ilişkilerden örülü bir hayat olduğunu belirtmiştik.  Prekarya’nın karakterini şekillendiren şey kelimenin tam anlamıyla “güvencesizliktir”. Sosyal ve ekonomik anlamda güvencesizleşen çalışanlar prekaryalaşır ve buna uygun psikolojik refleksler geliştirirler.  Prekaryanın güvencesizliğinin boyutlarını aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz :

Emek Piyasası Güvenliği : Eksik istihdamın bilerek bir ekonomi politikası haline getirilmesi piyasada sürekli ciddi oranda işsiz ve işsiz kalma baskısı yaratır. Bugün gelişmiş ülkelerin bir çoğunda yüksek işsizlik rakamlarından söz edebiliyoruz. Bu rakamlar işsiz yığınlara karşın çalışma koşul ve imkanları düşük olan binlerce iş imkanıdır. Kişilerin çoğunlukla işsiz kalmayı tercih etmelerinin nedeni mevcut durumlarından daha düşük gelirli bir işi kabul etmeleri durumunda aşağı doğru bir sarmaya girebilecekleri korkusudur. “Neoliberal sistemde ideolojik mesaj: “İşin önemi yok, yeter ki ay sonunda maaş ödensin”den “maaşın ne kadar olduğunun önemi yok, yeter ki işimiz olsun”a dönüşmüştür. Artık bir işe sahip olmak ya da sahip olunan işi elde tutmak için her türlü tavize, küçük düşmeye, boyun eğmeye, rekabete ve ihanete hazır olmak gerekmektedir. Zira “işini kaybeden, her şeyi kaybeder.” Bu söylem işin merkeziliğini abartan ve işi bir mal olarak adeta kıt bir meta, sahip olduğumuz ya da olmadığımız bir şey olarak sunmaktadır. Sonuç olarak güvencesiz ve esnek çalışma koşullarında iş, bir metaya; istihdam ise bir ayrıcalığa dönüşmüştür.” (Gorz, 2001: 82,aktaran Göker,N.,2018).

İstihdam Güvenliği : Keyfi işten çıkarmalara karşı koruma, işe alım ve işten çıkarmalar karşısında düzenlemeler, kurallara uymayan işverenlere karşı mali yaptırımlar. Özel sektörün doğası gereği yarın ne olacağını kestiremezsiniz. Şirketle ilgili durumlardan dolayı işten çıkarılabileceğiniz gibi , amirinizle yaşayacağınız bir sürtüşme ya da bu tür ofis politikaları sonucunda işsiz kalabilirsiniz. Hakkınızı çok sonraları alabilir ya da alamayabilirsiniz. Bu nedenle istihdam güvensizliği modern çalışanların kafasını hergün yoklayan ve hayatlarına eşlik eden bir korkudur. Kişiler bu korkuyu ortadan kaldırmak için kendilerine güvenlik alanları yaratmaya çalışırlar ama piyasa koşullarından dolayı gündelik yaşayan çoğu kişi için böyle bir alan yaratmak hemen hemen imkansızdır.

İş Güvenliği : Yıllar içinde harcadığın emeğin para kazandırması dışında kişiye bir vasıf ve nitelik kazandırması , statü ve gelir açısından yukarı hareketliliğe yönelik fırsatlar. Günümüzde bazı özel branşların dışında beyaz yakalı bir ofis çalışanı ömrünü harcadığı ofis işleri sonucunda hiçbir somut vasıf kazanamayabilir. Günün birinde kaza eseri işsiz kaldığında o 20 yıl ofis işleri yapmış, yaptığı işi dışarıdaki bir çok kişinin de biraz çabayla yapabileceği vasıfsız  biridir. Günümüzde özellikle hizmet sektörüne işe harcanan yıllar beyaz yakaya hiçbir vasıf kazandırmayabilir. Bunun farkında olan işletmelerde gereksiz ve komik ünvanlar havada uçuşur. Müdürlükler, şeflikler, ekip yöneticilikleri vs. vs., ancak işsiz kaldığınızda bu ünvanlar sizin hiçbir somut vasfınız olmadığı gerçeğini örtmez. Yıllar boyu çalışmanız size özel bir vasıf kazandırıp sizi emek piyasasında özel bir yere çıkarmamıştır. Aksine CV’niz şişmiş, maaşınız artmış, yapabileceğiniz işleri piyasada bir çok kişi yapabildiği için overqualified (fazla kalifiye-beklentilerinizin fazla olduğu düşünülerek)  bir hale gelmişsinizdir. İşte bu güvensizlik koca banka müdürlerinden , afili şirketlerin havalı beyaz yaka kadrolarına kadar herkesin korkulu rüyasıdır.

Çalışma Güvenliği:  Güvenlik ve sağlıkta yapılan düzenlemelerle çalışanın ve çalışma ortamının İSG açısından bir bütün olarak düzenlenmesi. İş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı kurumsal işletmelerde bile hassasiyet yeterli düzeyde olmayabilir. Bir kez bir iş kazası yahut mesleki rahatsızlığa uğradığınızda çalışma gücünüzü kaybedebileceğiniz gibi kanuni yollardan gerçekleşecek telafinin süresi uzun olabilir. Bunun dışında bir çok kurum İSG koşullarına riayet etmeden çalışır ve bu durum yeterince denetlenmez. İşyeri ve günümüzde yaygınlık kazanan uzaktan çalışmanın psikolojisi ve onun sağlık çerçevesi henüz çizilmemiştir bile. Çalışma güvenliğinin yeterince önemsenmediği iş koşulları prekaryayı güvencesizleştiren etmenlerden yalnızca biridir.

Vasıfların Yeniden Üretiminin Güvenliği : Kişinin sahip olduğu niteliklerin emek piyasasında işe yarayacak şekilde geliştirilmesine dönük fırsatlar. Prekaryayı oluşturan milyonlarca eğitimli çalışanın eğitim hayatları boyunca elde ettikleri vasıflar çoktan işe yaramaz hale gelmiştir ve sürekli kendilerini güncellemeleri gerekir. Bu kimi zaman şirketlerce iç eğitim imkanlarıyla sağlanabilir olsa da çoğu zaman kişilerin yetenek ve bilgilerini güncellemek için yatırım yapmaları gerekmektedir. Bu gelişim yarışı ve bunu fonlamaları zorunluluğu  Prekaryayı tehdit eden bir diğer güvencesizliktir.

Gelir Güvenliği :Kişinin insani standartlarda kendisi ve ailesinin geçimini sağlayacağı sabit bir gelire kavuşması. Dünyanın her yerinde reel ücretler düşmüştür. Prekaryayı oluşturan büyük kitleler yaşamlarını ucu ucuna fonlayan bir gelirle yaşamaktadırlar. Mevcut işlerinin son bulması durumunda, daha yüksek gelirle iş bulma imkanları düşük olduğu gibi , işsizliğin süresinin ne kadar süreceğini de kontrol edememektedirler Özellikle günümüzde ekonomilerde bireysel borç yükünün fazlasıyla arttığı bir dönemde gelir güvenliği riski bir kabus olarak herkesi tehdit etmektedir.

Temsil Güvenliği : Hem mesleki olarak hem de politik olarak kendisini ifade edecek platform ve kanallara sahip olmak. Dünyada sendikasızlaşma oranları 70’lerden bu yana tüm ülkelerde düşüş halindedir. Bunun devletin düzenlemelerini ilgilendiren bazı politik tarafları olduğu gibi esas mesele sendikalara konu olacak endüstriyel işlerin daralması ve buna karşı hizmet ekonomisinin büyümesidir. Bu ekonomide ortaya çıkan iş modellerinin sendikalı olmaya imkan vermemesi de bir diğer sebeptir. Esas temel sebebin prekaryayı oluşturan kitlelerin mevcut sendika tipi yapılanmalarda kendi temsil imkanlarını görmemeleri olduğunu belirtebiliriz. Ne işyerinde ne mesleki anlamda kendisini ifade edebilecek bir platformu olmayan prekarya siyasetin reel problemlere yabancılaşmasıyla kendisini uç ölçüde bir temsil güvenliğinin içinde bulmaktadır.

Bu güvensizlik atmosferinin sonucu olarak prekarya bir anlamda kendisini yoğun bir yalnızlık ve stres içinde hissetmektedir. Bu prekaryanın genel olarak bir “ öfkelilik” halinde yaşamasını tetiklemektedir. Prekaryayı yaratan sosyo ekonomik koşullar “kendi yaşamı üzerinde kontrol” sahibi olamayan bireyler ortaya çıkarmıştır. Zira belirsizliğin bir diğer anlamı yaşamlarımız üzerinde kontrol sahibi olamamaktır.  Belirsizlik strese sebep olur. Stres ise çalışanlarda temel olarak savaş ya da kaç tepkisi yaratır. Prekarya’nın savaşabileceği bir “ekonomik rezervi”, bir örgütü, sesini duyurabileceği bir platformu yoktur. Bunun yanında kaçabilecek bir yer de mevcut değildir. Bugün prekaryalık küresel bir durumdur. Ülke değiştirerek sadece menşe ülkenize göre yüksek paralar kazanabilirsiniz ama örneğin Türkiye’den İngiltere’ye göçtüğünüzde prekaryalığınıza bir de göçmenlik statünüz eklenir. Kalifikasyonunuzda (entelektüel sermaye)  ve sosyal sermayenizde çok büyük değişiklikler olmadan  piyasa içinde gidebileceğiniz (kaçabileceğiniz)  daha iyi bir yer yoktur. Savaşma ve kaçma imkanlarının olmaması prekarya zihinlerde sürekli bir korku ve endişe yaratır. Bu endişe bir süre sonra “ kalıcı bir kaygı bozukluğuna” yol açarak kronikleşir. Standing’e göre prekaryaya dahil olanların kendilerine saygısı yoktur. Çünkü yaptıkları işin bir sosyal değeri olmadığını bilirler. O yüzden saygıyı başka yerde ararlar. Sennet’in tabiriyle bölük pörçük işleri ve hayatları nedeniyle kendilerine saygı duyulmasını sağlayacak bir anlatıları yoktur, bu yüzden kendileri de kendilerine saygı duymazlar. O anlatıyı sosyal medya üzerinden sanal bir şekilde kurmayı denerler. Bunu da meslekleri yoluyla değil değişik hobi ve uğraşları yahut diğer ilginç uğraşları üzerinden yapmayı denerler. Yaptıkları işe yabancılaşmış olduklarından olmak istedikleri yerde değildirler ve yaşamak istedikleri hayatı yaşamazlar, bu nedenle kendilerine dair aktarmak istedikleri mesaj farklıdır ve gerçeklikleriyle örtüşmez. Yeni jenerasyondaki aşırı dışa vurumcu sosyal medya kullanımının bir nedeni de budur. Özellikle GIG Economy kavramı ile bir kişinin birden fazla işveren için farklı farklı işleri yapması oldukça sathi, yüzeysel ve anlık düşünerek hareket eden odaklanma ve derinleşme özellikleri yok olmuş yeni bir bilişsel durum tetiklemektedir ki bu insanın elektronik uyarıcılar ve mesajlar yoluyla ilkel zihin durumuna gerilemesidir. Prekaryanın geçici sosyal ve mesleki ilişkileri nedeniyle “güven” duygusu da gelişmemiştir. Güven duygusu gelişmemiş insanlar daha fırsatçı ve gayrı ahlaki olmaya müsait hale gelirler, çünkü kaygı ve stres baskısıyla ilkel beyinleriyle düşünürler. Bu durum toplumda huzursuzluğu ve suçu besler. Prekarya finansal açıdan öngöremediği geleceği yüzünden kendisine ihtiyacı olan aile bireylerinden uzaklaşmaya ve yalnızlaşmaya eğilim gösterir. Bunun tersi olarak kimi yerde görece daha iyi durumda olan ana baba gençlere kucak açabilmekte, uzatılmış bir aileye bağımlı olma durumu yaşanabilmektedir. Prekaryanın zaman algısı düzenli değildir. Kendisinden bir önceki kuşak olan proleteryanın aşırı disipline ve organize edilmiş yaşam anlayışına karşı o hayatının hangi kesiminin kendisine ait olduğunu hangi kesiminin ait olmadığını bilmez. Onun iş ve özel hayatı birbirine girmiştir.  Hayatı üzerinde kontrol sahibi olamamak, örneğin izin planlayamamak, kendine vakit ayıramamak insanda ciddi bir öfke, sürekli hale gelirse de kendini değersiz hissetme duygusu tetikler. Modern psikolojinin ve iş dünyasının gözde kişisel gelişim trendlerinin ona sunabildiği tek şey pozitif düşünmek telkinidir. Pozitif düşünme telkininin yahut pozitif psikoloji  önermelerinin gizli önermesi hayatımızda yaşadığımız olumsuzlukların kaynağının biz olduğumuzdur. Buna göre bakış açımızı yahut düşünce tarzımızı değiştirerek yaşamımızdaki olumsuzlukları ortadan kaldırabiliriz. Bu yaklaşım bir taraftan iş hayatında ve toplumsal yaşamdaki olumsuzluklara ses çıkarmamayı teşvik ederken diğer yandan kişiyi “gerçek sosyo ekonomik alandan” sübjektif iç dünyaya ittirerek onu irrasyonelleştirerek tepkisiz ve savunmasız bırakır. Bu durumdaki prekarya durumunu düzeltmek için toplu yahut bireysel somut adımlar atmak yerine astroloji, yoga, nefes egzersizleri ve sağlıklı beslenmeyle yahut bir takım neo-spiritüel pratiklerle problemlerini hafifletmeyi veya mucizevi bir şekilde ortadan kaldırmayı deneyebilecektir. Diğer yandan pozitif psikolojinin altında yaşadığı tüm olumsuzlukları kişinin kendisine yükleyen, onun yalnızlaştıran ve ezen karanlık bir yön olduğu da gözden kaçırılmamalıdır.

Sonuç olarak prekarya  kendisindeki sınırlı entelektüel ve sosyal sermaye ile iş hayatına atılmıştır. Sahip olduğu bilgi ve tecrübenin piyasada çok karşılığı yoktur. Bu nedenle piyasada kendisine sunulan iş tatmin edici ve sürekli değildir. Bu iş kendi çalışkanlığı ve diğer koşullardan dolayı sürekli olsa bile ona yıllar içinde “uzman statüsü” kazandıracak vasıflar getirmez. O nedenle sürekli bir işini kaybetme korkusu ile ve işinin kendisine saygınlık ve güvence getirmediği hissi ile yaşar. “Dünyada topluma katılmanın temel mekanizması, çalışmaktır. Bu nedenle işsizlik, çalışmanın toplumsal aidiyetin kurucu parçası olduğu durumlarda, ağır bir travma sebebidir. Kişilerin özsaygılarının örselenmesine, aidiyet duygularının zayıflamasına neden olmaktadır. Sıkıntı ya da depresyonla anlatılan duygu durumu, genellikle kişilerin kendilerine yönelmiş bir öfke ile harmanlanmış biçimde yaşanmaktadır. Orta sınıftan kadın ve erkekler, kendilerine ilişkin her türlü olumsuzluğun sorumlusu olarak kendilerini görürler. İşsizliğin ve işsiz kalma korkusunun zihinsel sağlığı sarstığına dair birçok kanıt vardır. Bu bakımdan eksik istihdam ve işsizlik sorunları, basitçe bir gelirden yoksun olmaktan daha fazlasını ifade etmektedir (Budd, 2016: 359, aktaran, Göker,N.,2018) Tüm bunlara ilaveten elde ettiği gelir sınırlıdır. Bu gelirle bir taraftan geçinmeli, diğer yandan kendini güncellemeli, diğer yandan da geleceğini güvenceye alacak bir birikim yapmalıdır. Ülkemiz gibi çalışanların % 80’inin asgari ücret ve biraz üzerinde maaşlarla çalıştığı bir dünyada bu çok mümkün olmaz. Tüketim toplumunun cazibesi ve aşırı stresli bir yaşamdan kaçış çabaları onun çoğunlukla tatil kredisi kullanan ve gelirini aşan lüks harcamaları yapan biri konumuna sürükler, kazanmadığını harcamış olması onun stresini ve kaygılarını daha da besler. Bu durum onun güvenli bir aile kurma ya da çocuk sahibi olma planlarını yavaşlatır. Özellikle prekaryanın eğitimli gruplarında hayata geç başlamak ya da eğitimi uzatarak bilerek hayatı geciktirmek sonraki zamanlarda ev, statü, saygınlık, sürekli bir iş, evlilik, çocuk, araba sahibi olmak vs. gibi toplumsal beklentiler ekseninde bu grubun üyeleri üzerinde korkunç bir stres yaratır. Prekarya çiftler karı koca çalışıyor olmak kaydıyla herkes gibi kredi ile evlenirler ve evliliklerinin en güzel zamanlarında gereksiz ve yüksek borçlar öderler. Bu durum bir yenilenme, dinlenme ve iyileşme alanı olması gereken aile ilişkilerini yıpratır ve prekarya evi bir stres yuvasına dönüşebilir. Çocuk sahibi olurlar ise çocuklar bu güvencesizlik ve belirsizliği yalnızca artırır ve stresi yükseltir. Ekonomik kısıtların olduğu, psikolojik olarak huzursuzluğun hakim olduğu bu yaşamda prekarya kendini yenileyecek , spora, entelektüel gelişime, kültüre ayıracak zamanı kendinde çoğunlukla bulamaz.  Ona kendi gerçekliğinden kaçış imkanı sunan  diziler, filmler, bilgisayar oyunları, sosyal medya, kimi zaman alkol ve diğer stimülantlar hayatının kalıcı bir parçasını oluşturur. Bu anlık yaşama onun zeka ve refleks kalitesini düşürerek onun otomatlaştırır. Tüm bunları değiştirecek ya da tersine çevirecek bir çıkış stratejisi (exit strategy) olmayan prekaryanın hayali bir gün “niş” bir alanda kendi işini kurmak yahut bir şekilde voleyi vurmak ve köşeyi dönmektir. Kripto para efsaneleri, saadet zincirleri, küçük birikimlerin heba olduğu borsa oyunları yahut iyi tanımlanmamış amatör ortaklıklar gibi işler  tam da çıkış stratejisi olmayan prekarya için tehlikeli tuzaklardır. Diğerleri için daha aklı başında çözümler olarak küçük bir birikimle bir sahil kasabasına yerleşip bir cafe açmak, oto yıkamacı açmak, çay ocağı açmak, butik açmak kitapçı açmak, harcamalarını daraltarak daha az gelir ama daha stresiz bir hayat kurgulamaya çalışmak onun hayallerini süsler. Bunların bir kısmı hayata geçer, bir kısmı başarılı olur ve büyük kısmı başarısız olarak prekarya hayatına döner. İş hayatında ve aile hayatında aradığı güvenliği ve belirliliği bulamayan prekaryanın cemaatlere, tarikatlara, örgütlere sığınarak kendisine bir sosyal sermaye inşa etmeye çalışmasına şaşmamak gerekiyor. Bu da madalyonun diğer yüzü. Çoğunlukla içinde bulunduğu “ kendi hayatına hakim olamamanın” utancını içten içe hisseden prekarya bu utancını derin bir öfkeye dönüştürür. Öfke hedefini bulmakta gecikmez : toplum, dış güçler, göçmenler, düşman bir ırk, bir siyasi fikrin mensupları, başka bir din, bir siyasi lider bu kör öfkenin hedefi haline gelebilir. Çevremize baktığımızda bunun açık örneklerini görmek zor olmaz. Bu öfke iyi bir siyasal manipülasyon aracı ve politik psikolojinin inceleme konusudur. Bazen bu öfke kendisine, yakın aile üyelerine, işyerine, iş arkadaşlarına dönebilir. Kalıcı kaygı ve stres bozuklukları paranoya, takıntı vs.gibi sinirsel rahatsızlıkları tetikler. Bu tip rahatsızlıklar kişinin mesleki verimliliğine ve daha tatminkar bir hayat sürme imkanına kalıcı olarak zarar verir. Bu da prekaryayı karşılığında kaygı ve stresini artıracağı bir sarmala sokar.

Nihai olarak diyebiliriz ki prekarya bir belirsizlik ve kaygı durumunda yaşar. Bu kaygı kendi hayatının biraz daha kontrolünden çıktığı her toplumsal hareketle biraz daha kesifleşir. Prekaryanın açmazı ve tehlikeliliği onu bu durumdan kurtaracak imkan ve mekanizmalardan mahrum olmasıdır. Tüm bu tablo onu devletler ve şirketler açısından doğru anlaşılması ve özenle yönetilmesi gereken bir sınıfa dönüştürür.

Kaynakça

Standing,G., Prekarya, yeni tehlikeli sınıf,2020, İletişim Yayınları

Telek, A., Artık hepimiz prekaryayız, tehlikeli ve umutlu gelecek, 2020,Notabene Yayınları

Oran,S., Modern zamanların tutunamayanları prekarya: sınıf mı ,sınıftan kaçış mı ?Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 70, 2021

Güner,N.,Sinemada prekarizsyon, filmlerde güvencesizliğin mikro anlatıları, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi / The Journal of International Social Research Cilt: 11 Sayı: 55 Şubat 2018 Volume: 11 Issue: 55 February 2018 www.sosyalarastirmalar.com Issn: 1307-9581 http://dx.doi.org/10.17719/jisr.2018553725