Katip Çelebi 17. YY da yaşamış en önemli Osmanlı düşünürüdür. Devlet kurumlarındaki aksaklıkları görmüş ve hükümetin talebi üzerine 1653 tarihinde Düsturul ameli li Islahi’l halel isimli bir eser kaleme almıştır. Bu eseri devlet yönetimine dair bir metin olmakla birlikte dönemin idarecilik kavrayışı açısından önemli ilkeler içermektedir. Yönetim ve liderliği zaman ve mekandan bağımsız kök prensipler ışığında ele almak için önemli referanslar taşımaktadır.
Modern öncesi dönemde yazılan devlet yönetimine dair tüm siyasetnamelerin temel yaklaşımı varlığın asli ve ideal durumundan bir uzaklaşma neticesinde gerçekleştiğine inandıkları bozulmanın önüne varlıkları asli doğalarına uygun şekilde değerlendirerek ve muamele ederek geçileceğine dair inançtır. Bozulma bir asıldan bir özden uzaklaşma sonucunda oluşur, dolayısıyla sonuçlardan sebeplere doğru gidilerek değil verili ve kabul edilmiş bir kök nedenden sonuçlara doğru gidilir.
Katipçelebi’de söz konusu eserini devlette görülen bir takım bozulmalar üzerine kendisinden talep edilmesi üzerine kaleme almıştır. Kitabın temel argümanı insanın toplumsal halinin bireysel halinin bir yansıması olduğudur. Yani bireydeki bir takım psiko-fizik özelliklerle toplumdaki bir takım unsurlar arasında bir anoloji kurulur. ( insanın içtimai hali infiradi haline mümasil ve ekser umurda biribirine muadil idüğü imanı-ı nazar ile hadd-i bedahete vasıl olmuşdur.)
Katip Çelebi’ye göre öncelikle teba sultanlara yani idarecilere Allah’ın emanetidir. ( Evvela reaya vü beraya, selatin ve ümeraya vedia-ı ilahiyye olduğundan gayrı..) Emanet kavramının iki boyutu vardır. Bunlardan biri makamın geçiciliğidir. Yani kurumlar uzun ömürlü olsalar bile kişiler makamlarda uzun süre kalamazlar. İdarecilerin bunu unutmaması gerekir. Diğer husus kişiler fanidir. Saltanatları uzun olsa bile ömürleri sınırlıdır dolayısıyla bunu akıllarından çıkarmaları gerekir.
Katip Çelebi eserinin başında özlü bir formül ortaya atar. Yöneticisiz devlet olmaz, parasız yönetici olmaz, halksız para olmaz ve nihayet adaletsiz halk olmaz. ( la mülke illa bi’r rical ve la ricale illa bi’l mal ve la male illa bi’r raiyyet ve la raiyyete illa bi’l adl) Bu formülü modern kurumlara uyarladığımızda her kurumda bir otorite olması gerektiğini, ancak her otoritenin işini görmek için güce ve kaynağa ihtiyaç duyacağını, gücün ve kaynağın aslının o kurumdaki insan kaynağı olduğunu ve insan kaynağını var kılanın ise adalet olduğunu söyleyebiliriz.
Katip Çelebi insan toplumunun dört esastan meydana geldiğini belirtir. Bunlar ulema, asker, tüccar ve halktır. Ulema sınıfı modern bir işletmedeki icra sınıfı yöneticilere, askerler orta düzey yöneticilere, tüccar ve zanaatkarlar nitelikli beyaz yakaya, halk ise mavi yakaya benzetilebilir. Katip Çelebi bu dört sınıfın uyum içinde hareket etmesi gerektiğini, sayılarının uygun bir terkipte olması gerektiğini belirtir. Bunların birbiri arasında uyum bozulur ve denge şaşarsa gövde hastalanır. Nitekim yetkileri ve sorumlulukları birbirine karışmış kademeler kurumlarda en büyük çatışma ve verimsizlik nedenidirler.
Katip Çelebi tepe yöneticinin adalet ve merhametle koruduğu takdirde halkın zenginlik üreteceğini belirtir. Ancak bu güruhun adaletsizlik ve başıboşlukla mahvedildiklerinde gücenip verimsizleşeceklerini belirtir. Katip Çelebi’nin bu tespitleri modern motivasyon teorileri ve kurumsal adaletin fonskiyonları ile örtüşür. Kurumsal adalet bozulursa çalışanların motivasyonları düşer, düşen motivasyon bağlılığı düşürür, düşen bağlılık ta performans ve verimi ortadan kaldırır. Yani insan kaynağı maliyetinin çok altıında değer yaratır.
Bu nedenle Katip Çelebi’ye göre idarecinin halkı zalimlerden koruması önemlidir. İdareci insan kaynağına kurum içinde keyfi muamelelere izin vermemeli, ehil olmayan yetersiz yöneticilerin onları bunaltmalarına ve kurumsal bağlarının kopmalarına izin vermemeleri gerekir. Tepe yöneticinin bu bağlamda dikkat etmesi gereken işi ehil yöneticilere tevdi etmek ve onların layıkıyla yöneticilik yapıp yapmadıklarını kontrol etmektir. Yine tepe yönetici işler yürüyor diye yöneticilerin akıl ve etik ile bağdaşmayan davranışlarına göz yummamalıdır.
Asker ( orta düzey yönetici) sınıfın sayısı ihtiyaç kadar olmalıdır, ihtiyaçtan biraz fazla olmaları zararlı değildir zira bunların piyasa ölçüsünde giderleri sağlıklı ve huzurlu bir kurumda yük oluşturmazlar.
Katip Çelebi, Hazine bahsinde önemli bir hatırlatma yapar. Ona göre sultan yahut patron organizmadaki ruha, CEO yahut vezir akla, kurumsal politikalardan sorumlu yönetici ( çoğunlukla İnsan Kaynakları Yöneticisidir) yahut şeyhülislam idrake karşılık gelir. ( Çün nefs-i natıka Sultan ve kuvvet-i akıla Vezir,müdrike Müfti …) Hazine -yani kasa- midedir. Mideye gireni yöneten sarraf ve veznedarlar yani muhasebeciler tat alma duyusuna, tahsildarlar yani satışçılar organizmanın isteğine, hazinedarlar ise parayı tutan ve işleten finansçılara benzetilebilir. Hazinenin doluluğu yani şirketin nakit akış dengesi bu unsurların görevlerini eksiksizce yapmalarına bağlıdır.
Katip Çelebi sonuç kısmında bozulmaların çarelerini uygulamak için dirayetli bir yöneticiye (sahib-i seyf) ihtiyaç duyulduğunu belirtir. ( Cümleden mukaddemi, halkı Hak’ka münkad ider bir sahib-i seyfin vücudıdır.) Yukarıdaki genel anlatılar ve Çelebi’nin eserinin genel çerçevesince dirayetten anlaşılabilecek sultanın ve vezirin, yani ruhun ve aklın daha aşağı unsurların tesirine girmemesi onlara söz geçirebilmesidir. Ruh ve akıl nefsin ve bedenin tesirine göre hareket ederlerse maddi ve manevi rahatsızlıklar kaçınılmaz olur. Dolayısıyla tepe yönetici bünyede düzeni bozan, doğruluktan uzaklaşan, işini hakkıyla yerine getirmeyen ve fitne çıkaran fesat erbabının kökünü kazımalıdırlar.
Katip Çelebi devleti kayıran ve hakka riayet eden kişilerin az bulunduğunun tespitini yapar, ona göre çoğunluk nefsani istekleri peşindedir (Zira devleti kayırır ve Hak’ka tabi olur kimesne nadir olup ekser halkı taraf-ıhilafda huzuz-ı nefsaniyye talibidir. Pes bu karın tamamı bir sahib-i seyfe mevkuf olur.) ki kurumlarda kurumun menfaatini kendi menfaatinin önünde tutan, doğrulukla hareket eden kişiler günümüzde herhalde Katip Çelebi’nin devrinden daha fazla değildir. Dolayısıyla eğer dirayetli bir yönetici olmaz ise diğer unsurların hak üzere yani kurumun ortak menfaati üzere birleşmesi mümkün olmaz.
Katip Çelebi sonucun sonucu bahsinde zenginliği halkın yani insan kaynağının rahatlamasına bağlar. Adaletle muamele edilen halk hazineyi dolduracaktır. Son olarak uyarma ve müjdeleme bahsinde Katip Çelebi devletin bugüne kadar nice zorlukların üstesinden geldiğini bugün yaşanan sıkıntıları gözünde büyütmenin, kuruntu ile tedbiri elden bırakmanın faziletli bir hareket olmayacağını, yani umutsuzluğa kapılıp ipleri elden bırakmamak gerektiğini vurgular. Kapanış cümlesiyle zulüm ( yani unsurların üzerine düşeni yapmaması ) ve haksızlığı ( her unsura yerli yerince muamele edilmemesi) bırakıp şeri ve akli kanunlarca tedbir alırlarsa ( kanun-ı şer’i ve akli mucebince hüsn-i tedbir iderlerse, bu Devlet-i Aliyye’yi gadrden geçirüp madde-i kanuna iletirler.) devletin yani kurumun düze çıkacağını belirtir.
kaynakça
Katip Çelebi, Siyaset Nazariyesi, Düsturu’l amel li Islah’il -halel, karşılaştırmalı özgün metin, hazırlayan Ensar Köse, 2020,Büyüyen Ay Yayınları