Eğitimin geri dönüşü günümüzde aileler, gençler ve devlet için üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer konu. İşletme teorisinde yapılan her bir birim yatırım harcamasının ne kadar sürede kazanca dönüşeceğine (ROI) yatırımın geri dönüşü hesabı diyoruz. Eğitim de bir beşerî sermaye yatırımı olduğuna göre onun da geri dönüşünün hesaplanması önemli bir mesele olarak karşımızda duruyor. Sosyal devletin güçlü olduğu ülkelerde eğitim devlet tarafından finanse edilerek insan sermayesinin yatırım maliyeti devlet tarafından üstlenilmiş olur. Eğitimin paralı olduğu ülkelerde kişiler beşerî sermaye değerlerini artırmak için kendi ceplerinden harcama yaparlar ve bu harcamanın neticesinde eğitimleri bittiğinde emek piramidinin üstünde kendilerine daha yüksek gelirlerle yer bulacaklarını ümit ederek bu harcamaları geriye döndüreceklerini düşünürler.
Türkiye de eğitim devlet tarafından finanse edilir. Ancak 1990’lardan sonra özel sektöre alan açılmış ve devletin sunduğu eğitimleri yetersiz bulan orta ve yüksek gelirli kesimler çocukları için bu eğitim kurumları çeşitli gerekçelerle seçmişlerdir. Yine 90’lardan sonra yükselen dershane ve sonrasındaki etüt merkezi furyaları hep devletin sunduğu eğitimin yetersiz bulunması sonucu vatandaşların kendi ceplerinden yaptıkları eğitim yatırımlarına örnektir.
Bugün dünyada gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere eğitimin geri dönüşü tartışmaları yapılmaktadır. Yıllarca süren örgün eğitimin çok uzun ve masraflı olduğu, buna oranla kişiye gelir ve statü olarak katkısının düşük olduğu, bunun da örgün eğitimin piyasaların beklenti ve ihtiyaçlarıyla örtüşmediğinden beşerî sermaye değerinin düşük olmasından kaynaklandığı tartışılmaktadır. Amerika gibi ülkelerde 4 yıllık üniversite programlarının ve uzun MBA müfredatlarının yerini çok daha kısa süreli ve yoğunlaştırılmış eğitim programları almaya başlamıştır. Şüphesiz bu eğitimler de paralıdır ama süresi kısa maliyeti daha düşük ve geri dönüşü daha kolaydır. Eğitimin özel olduğu ülkelerde kişiler kendi ceplerinden yaptıkları eğitim masrafının geri dönüşü üzerinde kişisel olarak düşünmek zorundadır.
Ülkemizde liseyi bitirip üniversiteyi kazanan bir genç şayet ailesinin yanında değil de başka bir şehirde okuyor ise en masrafsız halde ailesine 5000 TL- 10 000 TL civarında bir masrafı olacaktır. Yıllık 60 000- 120 000 TL civarında, 4 yıllık bir sürede hazırlık veya 1 yıl uzatma da dahil 300 000, 600 000 TL civarında bir harcamadan söz ediyoruz. Çoğunlukla bu masraflar aileler tarafından üstlenilir. Bazı gençler okurken çalışır yahut burs alır ama bu destekler genel resmi çok değiştirmez, ancak gençlerin ellerini rahatlatır. Bu hesaba gençlerin akşam dışarı çıkması, kitap alması, birtakım etkinliklere katılması dahil değildir. Bu harcamalara da pay ayıran öğrencilerin 5 yıllık üniversite eğitim masrafları daha da yükselir. Okul bitince gidilen KPSS kursları veya “daha iyi iş bulmak” için devam edilen en az 2 yıl süren yüksek lisans programlarının masraflarını bu hesaplara dahil etmiyorum.
5 yıllık üniversite eğitimi alan bir gencin üniversite eğitimi almak yerine özel sektörde asgari ücretle çalıştığını varsaysak net 5500 TL’den 5 yılda 330 000 TL kazanacağını hesap edebiliriz. Bu üniversite eğitimi almanın asgari fırsat maliyetidir. Sigorta kaybını bu hesaba dahil etmiyorum. Şu hâlde bir üniversite öğrencisi için ailesi 600 000 -1 000 000 TL civarında bir maliyet üstlenmektedir. Bu masraflarla okuyan gençler eğer ülkedeki en iyi 10 üniversiteden mezun değil iseler, okulları bittiğinde iş bulmakta zorlanmaktadırlar. TÜİK verilerine göre bu süre ortalama 14 ay civarındadır. Bu sürede de aile genci desteklemektedir. Sonrasında işe başlangıç ücreti çoğunlukla asgari ücretin sadece bir miktar üzerinde bir ücret olacaktır. Bu rakamlarla öğrenciye yapılan eğitim yatırımının geri dönüşü öğrencinin bugünkü rakamlarla aylık 8 000 TL net ücret alabilse (çok iyimser bir hesap) 125 ay yani 10,4 yıl olmaktadır.
Elbette aileler çocuklarına alacakları ücreti hesap ederek eğitim desteği vermezler. Bunu sadece bir yatırım olarak görmezler. Üniversite eğitimi prestij, saygınlık, sosyal çevre, itibar gibi pek çok başka motivasyon içerir. Ancak ailelerin temel motivasyonu “rahat ve kimseye muhtaç olmadan yaşayabilecekleri bir hayatı çocuklarına sağlama sorumluluğudur.” Bunun da temel beklentisi görece görece yüksek gelire ve istikrarlı bir işe sahip olabilecekleri düşüncedir.
Ancak günümüzde eğitim bu beklentileri karşılayamıyor. Ne yüksek maaş ne iş sürekliliği ne de sosyal sermaye bu yatırımların karşılığı olamıyor. Basit bir mantıkla aileler çocuklarına yapacakları bunca masrafı borçlanarak getirisi daha hızlı ve güvenli başka bir yatırıma dönüştürseler, örneğin daha spesifik meslek kursları, yazılım kursları, dil kursları, iş kurmak vs. gibi bu çocuklarının geleceği adına çok daha anlamlı görünüyor. 1 milyon TL’nin aylık faiz getirisi bile bir üniversite mezununun işe yeni girdiğinde alabileceği ücretten daha fazla.
Bu hesabı sadece ailelerin ve gençlerin yatırım masrafları açısından inceledik. Yoksa devletin açtığı yüzlerce üniversite, oralara bütçeden ayrılan paylar da bir yatırımdır ve bu yatırımların hedefi şayet üniversitelerin olduğu bölgelerde ekonomik canlanma değil de ülkenin genç nüfusunun beşeri sermaye değerini yükseltmek ise bu da başarılı bir yatırım değil.