14. YY başlarında yazılmış ilk Türkçe telif eser olan ve değindiği konular itibariyle sistematik bir dünya görüşü va’zeden, Osmanlı devleti yıkılana kadar 600 yıl boyunca güncelliğini yitirmeden farklı çevrelerde okuna gelen  10312 beyitlik Garipname’nin Osmanlı Devleti’nin ideolojik ve metafizik doktrini olduğunu ve devleti kurucu dünya görüşünü yansıttığını rahatlıkla  söyleyebiliriz. Bugüne değin üzerinde edebi çalışmalar hariç çok durulmamış bu metinde yöneticiliğe, liderliğe ve doğru davranışlara dair modern yöneticilerin istifade edecekleri pek çok hikmet mevcuttur.

Bir tasavvuf kitabı olarak yazılan Garipname  sade ve manzum dili ve tutarlı metafizik bütünlüğü ile kendinden önceki büyük hikmet kitaplarıyla boy ölçüşecek bir görkeme sahiptir. Bunun Türkçe olması ise ona ayrı bir hususiyet katar. Kitabın o dönemde filizlenmekte olan ve daha sonra emperyal bir güç haline gelecek Osmanlı devletiyle irtibatı ayrıca önemsenmesini gerektiren bir rabıtadır. 

Garipname insanı akıl, can, nefis ve bedenden yaratılmış dört unsurda ele alır.

(Görelüm bir âdemüñ aslı nedür / İşid imdi eydeyüm kim niçedür

Dört asıl nesne-durur âdem dahı / Uşbu nakşı kendüzüñde gör ohı

Sûret ü nefs ü ‘akıldur cân-ıla / Dördi bir yirde bile insân-ıla)

 Ona göre kainatı idare edenin külli akıl olmasına kıyasen insanın da insan olabilmesi için öncelikle bu evrensel hiyerarşiyi kendinde gerçekleştirmesi gerekir. Yani insan şah olmadan, sultan olmadan, idareci  olmadan  önce insan olmalıdır ki insan olmak verili bir durum değil bir dinamik bir mücadeledir. İnsan kendini bilendir. Kendini bilmek kendindeki bu dört unsurun farkına varmak ve aklı nefsin ve bedenin arzularına üstün kılarak bir otonomiye ulaşmaktır. (Kendüzin bilmekdür âhir ma‘rifet / Kendü hâlin bilmemekdür ma‘siyet ) Kendini bilmeyen kişi kendisindeki hayvani arzuların ve eğilimlerin buyruğunda olduğu için Garipname onu insana saymaz. (Kendü hâlin bilmeyen âdem degül / Aña hayvân dir-iseñ sen gam degül) Dolayısıyla onda her şey insan olabilmekle başlar. İnsan olmanın işareti ise aklı ve  ruhu arzu ve heveslere üstün tutabilmektir. Kişi ancak kendini akıl ile idare ediyorsa otonomi sahibidir. Nefsine teslim olmuş ise o hayvan tabiatlıdır ki Garipname’ye göre onun işi yönetmek değil güdülmektir. ( Zîra kim hayvân agaç zahmı-y-ıla / Yük götürüben gider ilden ileHükm ile buyruk dutan hayvân olur / Belki hayvândan dahı girü kalur) İnsan kurallara kendi isteği ile uyabilen, kendine söz geçirebilen bir varlıktır (Zîra insân ol-durur kim söz duta / Buyrug içinde dura göñül uta) .

Garipname’den çıkarabileceğimiz varlık hiyerarşisinde maddi ve hayvani cevherlerden üstün olan akıl ve ruh ile özdeşleşen kişilerin diğer kişilere göre maddi ve manevi üstünlük kesbedecekleridir. Bu üstünlük bir “nasip” olan saltanatla taçlanabilir. (Hôş nasîbdür dünyada şol saltanat / Tañrı emri olur aña kol kanat) Saltanatı sadece devlet yönetiminde söz sahibi olmak olarak değil, her türlü otorite ve makama sahip olmak olarak değerlendirmemizde bir beis yoktur. Garipname’nin beyler ve seçilmiş kişiler olarak tarif ettiği bu kesim meşruiyetlerini Tanrı’nın kendisinden ve onun yasasından alırlar. (Begler ol hâslar-durur kim hakk-ıla) Tabiatça üstün olanın hükm etmesi hem Hakk’ın bir takdiri hem de kozmik bir adaletin (hak) tezahürüdür.

Kişi saltanat sahibi olduğunda onda toplanması gereken vasıfları Garipname şöyle sıralar :

  • Asıl
  • Akıl
  • Devlet

(Sultanuñ evvel gerek aslı ola / Andan ikinçi bütün ‘aklı ola

Aslı olmazsa aña kim tapısar / ‘Aklı olmazsa ili kim yapısar

Hem üçinçi devleti muhkem ola / Kim halâyık kamusı mahkûm ola

Devleti olmazsa hôd sultân degül / Hîç kimesne hükmini kılmaz kabûl

Çün ola aslı vü ‘aklı devleti / Yir yüzini duta anuñ heybeti

Andan ol sultânlıga lâyık ola / Pâdişâhlıgı anuñ bayık ola)

Asıl,aslı ya da asil olmak

Asıl kişinin lekesizidir. Bunu o dönemler için soy ve neseple açıklayabilirsek te günümüzde bir şaibeye bulaşmamışlık, lekesizlik, onur ve dürüstlük ve özü sözü bir olmak anlamında bir iç tutarlılık olarak okuyabiliriz. Garipname aslı olmayana saygı gösterilmeyeceğini , itibar edilmeyeceğini belirtir.

Akıl Sahibi Olmak

İkinci vasıf olan akıl doğru ve münasip şekilde iş görme becerisidir. Akıl sahibi insan işi doğru anlar, doğru konuşur ve neyi nasıl yapacağını bilir. (‘Âkil oldur işi añlap söyleye / Ne nedeyse anı andan isteye)

Otorite Sahibi Olmak

Üçüncü vasıf  olan devlet otorite ile ilgilidir. Eğer kişide otorite yoksa insanlar onu saymaz. Böylelikle onun saltanatı eksik olur.

Ancak bu üç vasfa sahip olmak saltanat sürmek için yeterli görülmez. Garipname hüküm sürebilmek için üç önemli vasfı hatırlatır.  Bunlar ilim sahibi olmak, akıl sahibi olmak ve   merhametli olmaktır. (Sultân oldur kim anuñ ‘ilmi ola / ‘Aklı sabrı şefkati hilmi ola). Zira makam sahipleri eğer önünü arkasını araştırmadan hiddetle insanlara çıkışan kişiler olurlar ise makamlarının uzun ömürlü olmayacağını ve böyle idarecileri Allah’ın da sevmediğini belirtir.

(Kankı sultânda ki hiddet var ola / Hâs u ‘âm andan kamu korkâr ola

Olmaya hîç kimsene andan imin / hiddetinden kopa her dem kibr ü kîn

Ya‘ni hiddet tîz buşa tîz kakıya / Sormadın halkı kıra hem tokıya

Bilgil anı Tañrı sevmez mutlaka / ‘Ömri az u dutmaya hükmi bekâ)

İlim ve Akılla İş Görmek

İlim sahibi olmak şüphesiz hem yönetim bilgisine sahip olmak, hem de yönettiği her ne ise ona hakim olacak bilgiye sahip olmaktır. Akıl sahibi olmak yukarıda saydığımız hususlar ışığında kendinin farkında olmak, doğru düşünmek ve doğru hüküm vermektir.( Âkil oldur kim bile kendü hâlin / Her hâl içre komaya elden yolın)  Bunun olabilmesi için aklın gurur, kibir, arzu, korku, nefret ve kin gibi özelliklerden özgürleştirilmesi , yani perhiz etmesi lazım gelir. Çünkü ancak böyle bir akılla mevzu doğru anlaşılıp doğru hüküm verilebilir. (Pes gerekdür ‘akla perhîz eylemek / İşi bilmek sözi andan söylemek). Kişi bilgi sahibi olsa ama aklını kullanamayacak kadar gurur, kibir ve hırsla hareket etse onun bilgisinin hiçbir işe yaramayacağını , o bilginin onu hedefe götürmeyeceğini belirtir. (Ölüdür ‘ilmi ‘akılsuz kişinüñ / Anuñ-ıçun hâsılı yok işinüñ)   Garipname’de akıl dendiğinde soyut bir zeka, bir uyanıklık ve kurnazlık anlaşılmaz. O iyiyi kötüden ayırabilme ve iyi olanı tercih edebilme becerisidir. (Kişi oldur hayrın u şerrin bile / Şerden ayrılmag-ıçun tedbîr kıla). Aksi halde kişi akıllı değil , aklını nefsinin emrine vermiş düşük bir varlıktır.  

Merhametli Olmak

Son olarak merhamet sahibi olmak yönettiklerinin sevgi ve güvenini kazanmak için önemlidir. Bu yöneticilerin sahip olması gereken yüce gönüllülüğün bir vasfıdır.  Bu vasıflara sahip olan bir idareci adil olabilecek meziyetlere sahiptir. Çünkü adaleti tesis etmek hangi seviyede olursa olsun bütün yöneticilerin asıl amacıdır. Adaletli davranabilen bir idareci sevilir ve sayılır, çünkü o tüm tebasına şefkatle muamele eder,  

(Çün ola sultânlaruñ ‘adli tamâm / Baylara yohsullara bezli tamâm

Dôstıdur ol kamunuñ bes mutlaka / Cümle halk üzre çü şefkatla baka)

Bu özellikler tamam olduktan sonra idarecilerde bunları tamamlayan başkaca vasıflar sayar Garipname.

Tevazu :

Bunlardan ilki makam sahiplerindeki alçak gönüllülük yani tevazudur. Tevazu yoksa idareci makbul sayılmaz.

( Dünya ehlinde bu beglik hôş olur / İlla şol vakt kim tevâzu‘ iş olur

Kankı begde kim tevâzu‘ olmaya / Ulular agzından alkış almaya)

Garipname İddialı, kibirli ve büyüklenen kişileri idareci ya da değil yerer ve onların ne dünya da ne de ahirette bir nasipleri olamayacağını belirtir. (Ol hakîr ola gerek kim ‘âkıbet / Aña ne dünyâ kala ne âhiret)

Azim:

Kişiye yardımcı olacak diğer vasıf azimli olmaktır. Bunu kişiler için önemli bir vasıf olduğunu ve insanların gayelerine ancak bu yolla ulaşabileceklerini belirtir.

(Cehd kılmak key hasiyyetdür ere / Cehd-ile er her neye sunsa ire

Cehd-ile irdi irenler maksuda / Cehd-ile yol buldı kuruda suda)

Sürekli Öğrenmek:

Garipname’nin üzerinde durduğu diğer vasıf işbilirlik ve işi hakkıyla yapmaktır. Yol yordam bilinmeyince işler sonuca götürülemez ( Her işi bilmek gerek ilkin kişi / Bilmeyinçe işleyümez her işi). Kişi ya işini bilmelidir, ya da bir bilenden sorup öğrenmelidir.  Garipname , ne işi bilen ne de bilenden sorup öğrenen kişilere esef eder.

(Vây aña kim kendü işin bilmeye / Yâ bilenden işidüben almaya

Yâ kişi bu işleri bilmek gerek / Yâ bilenden işidüp almak gerek

Vây aña kim kendü işin bilmeye / Yâ bilenden işidüben almaya)

Kişi yavaşta olsa sürekli bir öğrenme çabası içinde olmalı, bilmediğini de bilenlere sorabilmelidir. ( Yâ kişi bu işleri bilmek gerek / Yâ bilenden işidüp almak gerek)

Düzgün İş Görmek:

 Hatta kişilerin hakkıyla yaptıkları işlerin ömür bittikten sonra dünyaya onlardan kalacak bir yadigar olduğunu belirtir. (Eyle işleñ kim geçiçek rûzigâr / Kala sizden dünyada bir yâdigâr). Kişi laf olsun diye, göz boyamak için iş görmemelidir. Kişi her ne yaparsa onun bu fani dünyada kendine dair bir parça olarak görerek şahsiyetle iş görmelidir.

Liyakatli Kadrolar Oluşturmak:

Garipname’den çıkardığımız diğer vasıf kişinin tek başına bir hükmü olmadığını  çevresinde amacına yönelik iyi bir ekip sahibi olmasının önemli olduğudur. Yalnız kişi yol alamaz, tek başına da bir şey başaramaz. (Yalñuzın hîç kimsene yol varmadı / Olmayınça yâr, işin başarmadı.) . Çünkü kişi herşeyi bilemez, her işin bir ustası vardır . (Her ne san‘at kim cihânda işlenür / Anı halk üstâd elinden ögrenür.)

İşleri ancak işe bilenlere vererek, yani liyakata dikkat ederek, bilmediklerini de işin uzmanlarına sorarak başarı mümkün olur ( Her işi bir bilene virmek gerek / Her nihânı bilene sormak gerek)

Öz Farkındalık:

Garipnameye göre hayat yükseklik ve alçaklık arasında sürekli bir mücadeledir. İnsan ruhu aşağı eğilimlerle yüksek eğilimlerin çarpıştığı ve gönlü ele geçirmeye çalıştığı bir savaş alanıdır. Böyle bir ortamda gevşemeye gelmez. Kişi sürekli aklı ve ruhunu besler, nefsinin isteklerine karşı uyanık olur, gurur ve kibre kapılmaz, ben oldum demez. Yani egosuna teslim olmaz. Kişi sürekli eksiklerinin farkında olmalıdır.

( Hôş-durur eksükligin bilse kişi / Nite olmaz mahlukuñ eksük işi)

Kendü eksügin bilen mahrûm degül / Mahrum oldur kim yola mahkûm degül) .

Bu özellik Garipname’de çokça bahsedilen kendini bilme erdemi ile yakından ilgilidir. Kişi şimdiki tabirle kendine dair “farkındalık “sahibi olmalıdır. Bu hem geliştirici hem de zarif bir özelliktir. Garipname okuma yazma bilmeyi kendini okuyabilme olarak tarif eder. ( Kendü nakşın okıyan olur harîf / Kendü nefsin añlayan olur zarîf)

Kanıt ve Delille İş Görme:

Kişi  için kendilerine gelen bilgi ve haberlerin asıllarını araştırmak, doğru bilgi ile iş görmek önemlidir. Kişi gördüğü ve bizzat işittiği yahut kanıtlarıyla kendisine getirilen şeylerle iş görmelidir. Yoksa vehimle, önyargıyla, dedikodu  ve zanla değil. (Er gerek kim hem göre hem işide / Gördügi işitdügiyle iş ide)

İnsaf Sahibi Olma:

İnsaf kelime anlamıyla “Hakka ve adâlete uygun davranış, nefse değil vicdâna uyarak adâletle hareket etme, merhametli davranma” demektir. Bu tanımla insafın adaletle, akılla ve insan olmakla yakinen irtibatlı olduğu görülebilir. Garipname alımda satımda, ister yolda ,her türlü iş görmede insaflı olunması gerektiğini, bunun hoş bir yol yordam olduğunu belirtir. (Ger satu bâzâr ola ger yol yumış / Hôş-durur insâf-ıla her dürlü iş) İnsaf  dinin kalesidir. Hatta bir Hadis’te insaf dinin yarısıdır buyurulmuştur. Garipname insaflı olmayan kişi din ehli saymaz. ( burada dinin günümüz anlamıyla bir dine mensubiyet değil, hak olarak görülen yolda olmak olduğunu eserin bütünlüğü bağlamında belirtebiliriz) O halka gerekli asıl işin, kamunun dirliğini sağlayacak asıl vasfın her ne yaparsa ve kiminle yaparsa yapsın insaf ile düşünmek ve insaf ile  ile davranmak olduğunu belirtir.

(Ba‘zı bu insâfa dir dîn bârusı / Ne dimekdür ya‘ni kim dîn yarısı

Yarısın bilseñ bu insâfı dinüñ / İnsafuñ varsa dürüst oldı dinüñ

Her kimüñ kim insâfı var dîni var / Olma nâ-insâf-ıla yoldaş u yâr

Her ki nâ-insâf-ısa insâf ire / Ola kim Tañrı aña insâf vire

Her ki göñlinde bütün insâf ola / Niçe nâ-insâfdan ol insâf ala

Pes bize insâf-ıla dirlik gerek / Kamu dirliklerden ola yigirek

Halka bildük ne gerek insâf-ımış / Kavl ü fil‘ ü satu bâzâr her bir iş)

Sonuç :

Günümüzde kurumların ve organizasyonların en kritik fonksiyonu olarak kabul edilen ve dünyada her geçen gün eksikliği daha derinden hissedilen yönetim ve liderliğin günümüzdeki pratiği ve teorisinin aksine  kadim devirlerde liderlik ve yönetim öz farkındalık ve öz yönetimle başlayan ve kişinin derinleşerek farklılaştığı ve liyakat kazandığı bir transformasyon olarak görülüyordu. Nitekim Garipname’de ona dair sayılan özelliklerin büyük kısmı içsel beceriler, günümüzdeki deyişle “soft skill” becerilerdir. Liderliği bu deruni yönüyle kavrayamadan yapılacak her türlü yaklaşım kısa ömürlü olmaya, yanlış sonuçlara götürecek , bireysel ve kurumsal olarak etik ve adalet sorunlarına  yol açacaktır. Liderliği günümüzde her dönemden daha fazla bir bilgelik ve derinlik olarak ele almaya ihtiyacımız bulunuyor.

Kaynakça

Yavuz,Kemal,Prof.Dr. Aşıkpaşa, Garipname, Tıpkıbasım, Karşılaştırmalı Metin, ve Aktarma 2000,I/1.,I/2.,II/1.,II/2,Türk Dil Kurumu Yayınları

http://www.lugatim.com/s/insaf