İş çevrelerinde son dönemlerde moda olan kavramlardan biri de pozitif düşünmektir. Bu konu örgütsel psikoloji alanındaki çalışmalara da sıklıkla konu olmuş ve pozitif düşünmenin iş stresini azaltan, kişinin verimini artıran, iş yerinde mutluluğa katkısı olan bir tutum olduğu sonucuna varılmıştır. Bunun neticesinde psikologlardan , Ik profesyonellerine , kişisel gelişim uzmanlarından spiritüel danışmanlara kadar herkes pozitif düşünmeyi telkin eder hale gelmiştir. Şirketler bu konuda çalışan mutluluğu uygulamaları geliştirmiş, hatta bu konuda yöneticiler atamışlar, çalışanlarının kendilerini pozitif, mutlu ve huzurlu hissetmeleri için new age uygulamalar da dahil bir çok destek almışlardır.
Yaşam koşullarının zorlaştığı, çalışma şartlarının kötüleştiği, işsizliğin arttığı ve emek piyasasındaki rekabetin kızıştığı bir dünyada kişilere pozitif düşünmeyi telkin etmenin şirketler ve devletler açısından olmak üzere gözlerden kaçan iki önemli boyutu vardır. Pozitif düşünmenin telkin edildiği çalışan işyerinde karşılaştığı tatminsizlikler, adaletsizlikler, çatışmalar karşısında somut çözümler aramak veya durumunu objektif olarak değerlendirmek yerine pozitif düşünmeyi tercih ederse , talepleri, tepkileri ve aksiyonları yumuşayarak gecikecektir. Bu durum işgücünü daha kolay yönetmek için işveren açısından doğru bir stratejidir.
Yine aynı şekilde gün geçtikçe yaşam koşulları zorlaşan, sosyal kazanımlarını yitiren, ekonomik ve politik olarak kendini güvensiz hisseden bireyin pozitif düşünmeye sığınması, onun içinde yaşadığı problemlere karşı akli ve geçerli tavırlar geliştirmesini engelleyecek ve onu politik iktidar açısından daha kolay yönetilebilir bir varlık haline getirecektir.
Yapılan araştırmalar bir yana pozitif düşünmenin telkin edilmesi masanın diğer tarafında duranlar için talep etme yetin, ya da itiraz etme uyum sağla formülasyonunun yeniden üretimi gibi görünmektedir. Çalışanlar için pozitif düşünme kavramının gözden geçirilerek tanımlanmasının iki açıdan önemi büyüktür :
- Koşullarının farkında olma
- Kendinin farkında olma
Koşullarının farkında olma, kişinin içinde bulunduğu çalışma şartlarını piyasa koşulları ve kendi yeterlilikleri ile kıyaslayarak hakkaniyet ölçüsünde değerlendirmesidir. Aşırı iyimserlik aşırı kötümserlikte olduğu gibi bazen tehdit ve fırsatları görmemizi engeller ve bizi gereğinden fazla yumuşakbaşlı ve teslimiyetçi hale getirebilir.
Kendinin farkında olma kişinin kendi yetkinliklerinin, kalifikasyonunun, eksiklerinin, bunları tamamlamak için yapması gerekenlerin farkında olmasıdır.
Kendi ve kariyeri ile ilgili aşırı iyimserliğe kapılan ve pozitif olmanın dozunu kaçıran çalışan hedeflerine ulaşmak için bol bol gülümsemek ve evrene olumlu mesajlar göndermekle meşgul olurken yapması gerekenleri gözden kaçırabilir ve kendini geliştirmek için gerekli olan öz disiplin, irade ve daha fazla çalışmadan oluşan gerçekçi çözümden kaçınabilir.
İnsanı tarih boyunca başarıya götüren ve onun sosyo biyolojik evrimini mümkün kılan şey primitif bir avcı olarak farkındalık becerisindeki genişlik olmuştur. Doğası gereği predator bir varlık olan insan çevresindeki her türlü varlığın ve değişkenliğin farkında olmuş, gerçekçi analizler yaparak beslenme ve barınma ihtiyaçlarını karşılayarak hayatta kalmayı başarmıştır.
İnsan doğru gören, doğru düşünen ve buna göre doğru davranışla ilerleyen bir varlıktır. Dozu kaçmış pozitiflik bizim elimizden bu gerçekçiliği alıp en temel silahımız olan doğru düşünme becerisinden bizi mahrum edebilir.
İş hayatının olduğu gibi toplumsal hayatın tüm alanlarında pozitif düşünme değil doğru düşünme bizi bireysel ve toplumsal gelişime yönlendirecek temel tutum olmalıdır.