Nasıl söylediğimiz iletişim sürecinde her zaman ne söylediğimizden daha önemlidir. Bildiğimiz şey bizim nereden yola koyulabileceğimizi belirleyebilir ama sadece nasıl iletişim kurduğumuz bizim ne kadar mesafe alabileceğimizi ve nasıl bitirebileceğimizi belirleyecektir.
İnsan ilişkileri iletişim üzerine kuruludur. Sosyal etkileşim ve iletişim olmadan en küçük insan topluluğunu dahi hayal edemeyiz. Diyebiliriz ki iş hayatı iletişim üzerine kuruludur. İş hayatında başarının eğitim düzeyi ve profesyonel bilgi düzeyi ile belirlendiğine dair enel inancımızın aksine, iş hayatında başarıyı belirleyen temel faktör bizim iletişim becerimizdir.
Bazılarınız buraya kadar hemfikir olabilir, fakat bizler iletişimin ne olduğunu bildiğimize emin miyiz ? Düşünme, akletme ve konuşma becerisine sahip akil varlıklar olarak insanlar arası etkileşimin akli çıkarımlara dayandığını ve bütün iletişimin kelimelerle yada sözel ifadelerle yapıldığını düşünmeye eğilimliyiz. Fakat sözel iletişim aslında genel iletişimimizin çok küçük bir kısmını oluşturur.
Mehrabian iletişim modeline göre, mesajımızın sadece % si konuştuğumuz kelimelerle iletilir. Profesör Albert Mehrabian’ın bulgularının gösterdiği kadarıyla mesajımızın % 7 si kelimelerle, % 38’i ses tonumuzla, % 55’i de yüz ifademizle iletilir.
Bu istatistikte şöyle bir vurucu gerçek vardır ki kelimelerle ifade edilebilecek en mantıklı mesajı dahi göndersek karşı tarafa eğer iletişimdeki diğer öğeler doğru kurgulanmamışsa, mesajımız karşıdaki kişi tarafından doğru çözümlenmeyecek ve anlaşılamayacaktır. Eminim ki sizler de doğru anlaşılmadığından ve hakettiği şekilde muamele görmediğini, terfi edemediğini, muhatap alınmadığını düşünen bir çok kişi ile karşılaşmışsınızdır. Görüyorsunuz ki durumun sebebi işte budur !
Tamam ama mesajımızın bu şekilde algılanmasının sebebi nedir ? Bunun sebebi tamamen insan beyninin yapısı ile ilgilidir. İnsan beyni üç ana bölümden oluşur. Beynimizin en eski ve en ilkel bölümü cerebellum denilen beyinciktir. Buna aynı zamanda sürüngen beyni de denir. Bilim adamlarına före bu beynin evrimsel yaşı 450 milyon yıldır ve erken dönem sürüngenlerine kadar uzanır. Beyni bu kısmı organizmanın motor fonksiyonlarını yönetir : kaç !, ye !, savaş !, çiftleş ! gibi. Biz iletişim kurduğumuzda bu ilkel beyin karşımızdaki kişinin beden dilini bir fırsat ya da tehdit algısı tespit için dilini tarar. Çünkü bizim uzun evrimsel geçmişimizde, sözel olmayan mesajlar evrimsel tecrübelerimize göre hayatta kalmamız açısından daha kritik olmuştur.
Beynimizin diğer kısmı amigdaladır. Bu kısım duygusal hayatımızı yönetir. Beynin bu kısmı da 70 milyon yıl yaşındadır ve evrimsel geçmişi memelilerin yeryüzünde ilk ortaya çıktığı zamana kadar geri gider. Beynin bu kısmı biz iletişim halindeyken karşımızdakinin yüz ifadelerini, mimiklerini ve tonlamalarını tarar ve mesajın düşmanca mı yoksa arkadaşça mı olduğunu anlamaya çalışır.
Beynimizin son ve en geç bölümü ise neokorteksdir. Konuşmayı, okumayı, yazmanı, hesaplamaları ve akıl yürütmeleri beynimizin bu kısmı ile yaparız. Neokorteksin görece olarak genç bir bölüm olmasının yanında insanların sadece 100 bin yıldır dil yetenekleri vardır ve kelimelerle konuşmayı da 40 bin yıldır sürdürmektedir. Bu açıdan bakılınca beynimizin bize gelen mesajın neden % 7 sini sözel olarak algılama eğiliminde olduğunu anlamak zor değildir. Her ne kadar bizler konuşmada ve düşünmede akli yaratıklar olduğumuzu düşünsekte, algılamada ve kavramada hala ilkel kurallarla hareket etmekteyiz ve fazlasıyla içgüdüseliz.
Profesör Leslie A. Hart’ın söylediği gibi, beyin asla modernize olmamış ve rasyonalleşmemiştir. Yıllar önce yapılmış bir kır evi gibi, renki televizyon sadece orijinal temeli oluşturan ana duvarın üzerinde durmaktadır. Beyin bir çok eski parçanın birleştiği bir sentezdir.
Son olarak diyebiliriz ki, nasıl söylediğimiz mesajımızda her zaman ne söylediğimizden daha önemlidir. Bitirirken tekrar etmekte fayda var, neyi bildiğimiz bizim nereden başladığımızı belirleyebilir belki ama saece nasıl iletişim kurduğumuz nereye ve ne kadar gideceğimize karar verecektir.