Bhagavad Gita kutsal ezgi demektir ve Hinduizmin en önemli metinlerinden biridir. Edebiyat ve felsefe tarihinin en önemli metinlerinden biri olarak kabul edilir. Hinduların en büyük destanı olan Mahabrata’nın bir parçasını oluşturur. Bir kısım Hindular eserin MÖ 3000 civarında ortaya çıktığını düşünseler de edebi açılardan uzmanlar eserin MÖ 400-100 arası oluştuğunu düşünürler. Eserin güçlü felsefi yapısı, derinliği ve zaman ötesi oluşu çağlara göre edebi bir biçime bürünse de aslında kökünün çok eskilerde olabileceği gerçeğini gölgelemez.
Eserin bir adı da Mokhasastra yani özgürleştirme Şaştrasıdır. (özgürlüğün el kitabı) Kitap Pandu Oğulları ve Kuru Oğulları arasındaki mitolojik savaşa katılan Arjuna adlı Kshatriya’ya (savaşçı soylu) Tanrı Vishnu’nun avatarı olan Krishna tarafından savaş esnasında verilen öğütlerden oluşur. Öğütler Arjuna’yı fenomenlerden oluşan parçalı evren algısından daha yüksek bütüncül ve her şeyin dolayısıyla benliğin de yüksek bir gerçekliğin ifadesi olduğu bir evren ve kendilik anlayışına doğru sevk eder. Bu esnada eser savaş, cesaret, eylem, çalışma, iyi, kötü, doğru, asil gibi kavramlarla ilgili açıklamalarda bulunur.
Hint felsefesi temelde her şeyin üzerinde olan ve her şeyi kuşatan Brahman’a dayanır. Gündelik hayata dağılmış bir çok tanrı fikri olsa da Brahman otantik ve köklü bir kavram olarak bütün bu inançların üzerindedir. Bu Brahman her şeyin başı ve sonu, her şeyin özüdür. Brahman’ın insanda karşılığı Atman’dır. İnsan kendi içinde bu atmana ulaşabilirse kurtuluşa ( Moksha) ulaşacaktır. Ama benlik yanılgısı ( Ahamkara) yani kendini nefis ve bedenle özdeşleştirmek ve bunu asıl benliğin zannederek eylemde bulunmak ve arzu dünyası ( maya) insanı aydınlanmadan alıkoyar.
Bhagavad Gita’da insan , aydınlık ve karanlık güçlerin çarpıştığı bir savaş alanına benzetilir. Dolayısıyla insani varlığın izdüşümü olan hayatta tüm unsurlarıyla bir savaş alanıdır. Hepimiz hayatta iyi, doğru ve adil olanı yapmak ve adaletsizlikten sakınmakla mükellefiz. İşte bu Bhagavad Gita’da savaş metaforu içinde anlatılan temel felsefedir. Bhagavad Gita bunun nasıl yapılacağını anlatır. İnsan hayatının en önemli fonksiyonlarından biri olan çalışmak ve eylem onun hangi sosyal düzeyde olursa olsun yaşamının büyük kısmını doldurur. Bhagavad Gita’ya göre Bu hayatta esas olan insana özgü o savaşın içinde olmak , korku, ümit, yengi, yenilgi gibi kavramları önemsemeden savaşmaktır. Kusursuzluk ve mükemmellik buradadır.
“Acı tatlı, bu az bu çok demezsen,
Yengiyi yenilgiyi bir sayarsan
Yalnız savaşmak için savaşırsan
Yanlış yapmış suç işlemiş olmazsın.
Gita esas olanın niyet ve eylem olduğunu belirterek bu hayat yolunda :
“Mal, mülk eğlence peşinde koşanlar
Bunlar için duygulanıp coşanlar,
Saplantılara saplanıp kalanlar,
Mutlu olamazlar bunu unutma” der.
Eylemin, çalışmanın ve ödevin özgürleştirici felsefesi Gita’ya göre :
“Şu anda gereken neyse onu yap
Yaptığın işin çıkarını düşünme
Yarar çıkar gelir diye çalışma
İş yapmadan tembel, tembel durma !” öğüdüyle ifade edilir.
Krishna bir yerde Arjuna’ya “Başarıyı başarısızlığı bir say, İşlerinin tutsağı olma ey Arjuna” diyerek eylemin sonuçlarından ve kaygılarından özgürleşmiş bir özgür bir etkinlik yoluna işaret eder. Bir yerde :
“Bir ödev, bir adak, bir bağış gibi
Çıkarına bakmadan, aldırmadan
En iyi biçimde yapılmalı bir iş
Bu konuda kesin görüşüm budur” diyerek doğru eylemin nasıl olması gerektiğini özetler.
Bhagavad Gita’da aldanışın tersi olan aydınlanma yolu arzuların, isteklerin ve kaygıların ötesinde bulunur. O nedenle : “Acılara katlanmayı bilirse, tatlılığın çekimine kapılmazsa, tutku kaygı nedir bilmezse bilge, ona yolundan şaşmaz bilge denir” denmiştir. Bilgelik kendi içinde, kendi öz güçlerinde toplanmak ve dağılmamaktır. Eğer kişi bunu başaramazsa o bilinçli biri değildir . Bhagavad Gita : “ Bilinçli olmayanın zihni berrak olmaz, zihin bulanıkken iç barış da olmaz, iç barış olmayınca mutluluk olur mu ?” diye sorar.
Bhagavad Gita’nın III. Bölümü “iş yapma yolu” olarak adlandırılmıştır. Özgürlük “ Duyularına aklıyla yön vermeye başlayan,eli kolu iş yaptıkça iş yapan ve özgür kalandır bilge olan” dörtlüğüyle ifade edilir. Gita’ya göre iş yapmadan yaşamak mümkün değildir. O yüzen kişi üstüne düşeni yapmalıdır ama “özveriyle” yapmalıdır. Çünkü : “Özveriyle yapmazsan işlerini, işlerin seni bu dünyaya bağlar.” Oluş, çözülüş ve kaos dünyasına bağlı kalmamak için kişinin işlerini arzu ve isteklerin ötesinde daha yüce bir amaca yöneltmesi gerektiği belirtilir. Bu yüce amacın , yani adil, doğru ve güzel kavramının farkında olmayıp şahsi çıkarları için koşturan ve çalışan kişiler için Gita “ doymak için boşuna koşturan ve boşuna yaşayanlar” yorumunu yapar.
Doğru iş ve asil savaş kavramının birlikte ifade edilişi Bhavad Gita’da şu dörtlükte ortaya çıkar :
“Bana adayarak bütün işleri
Kazanmayı bir şey elde etmeyi,
Bilinçli olarak bırak, geç bunları,
Hazır ol savaşa doğrul ey savaşçı”
İlerleyen satırlarla Krishna, Gita üzerinden “varna” (kastlar) lar öğretisine uygun olarak kişinin başkasının değil de kendi yolundan gitmesinin ve kendisi olmasının önemini vurgular. İnsanı yoldan çıkartan ve hata yapmasına sebep olan da dünyanın görüntüsüne bağımlılıktan ileri gelen kızgın istek ve tutkular olarak ortaya konur bunlar insana suç işletirler ve bu dünyada en gerçek düşman da onlardır.
Sonraki bölümde Gita “doğru iş” kavramı üzerinde durur, doğru işler yapmanın nasıl “yapmamak” edimine karşı geleceğini açıklarken Taoizm’e yaklaşır :
“Bir kimsenin çalışmaları işleri
İsteklerden tutkulardan arınmışsa
Bilgeliğin ateşinde sınanmişsa
Bilenler o kimseye aydın derler
İşlerinden bir şey beklemeden o
Her zaman gönlünü ferah tutarak
Güzel güzel işlerini yaparsa da
Kendisi için bir iş yapmış olmaz
Tutkusuzdur, ama aklı başındadır
Zenginleşme isteği kalmamıştır
Yalnız yaşamı için gerekeni alır
Böylece yanlış bir iş yapmamış olur
Yalnız payına düşen şeylerle yetinen
Var yok ikiliğinin ötesine geçen
Başarıymış başarısızlıkmış aldırmayan
İşlerinin tutsağı olmaz hiç bir zaman
Bağlarından kurtulup özgürleşen
Bilgiye erişen, bilgiyle dolan
İşlerini özveriyle bitiren
Kaygısızdır, çözülmüştür, ermiştir.”
V. Bölüm olan “oluruna bırakma” kısmında Arjuna hem iş yapmak hem de yapmamanın nasıl olduğunu kavramak ister. Bu bölümde Krishna hem iş yaparak hem de içsel özgürlüğü korumayı başarmanın nasıl olacağını anlatır, hatta iş yapmadan durmaktansa iş yaparak yani eylem yoluyla özgürlüğe kavuşmanın daha kestirme ve daha doğru olacağını ifade eder :
“İşleri bırakmak da iş yapmak da
Kurtuluşun iki ayrı yoludur
İş yapmadan durmaktansa iş yapmak
Kestirme yoldur ve daha doğrudur
Yaptığı işe bağımlı olmayan
Bir şey beklemeyen, bir şey ummayan
İki yolun da ötesine geçmiştir
Kurtulmuştur, bağlarını çözmüştür
İş yapma yolundan giden yol eri
Kendini tutar isteklenmeyi keser
Her şey o’nda, o her şeyde yaşar
İşlerine bağlanmadan iş yapar
İşleri oluruna bırakan kişi
İşlerin O’ndan olduğunu bilir
Bataklıkta duran lotus gibidir
Üstünde çamur olmaz, tertemizdir
İşlerinden bir çıkar yarar ummayan
Özgürdür, bağımsızlığa kavuşur
Çıkarcınınsa eli kolu bağlıdır
Çıkarı için delice koşuşturur”
Bhagavad Gita eylemi insan olmanın bir parçası olarak görür ancak bu eylemin bedenin ve nefsin arzuları yani sadece kişisel arzular tarafından yönlendirilmesini düşük bir davranış, sonu acılar ve hayal kırıklıkları ile dolu yanlış bir yol olarak niteler. Ona göre özgürleştirici eylem evrensel ilahi adalet olan Rita’nın sağlanması için kişinin kendi düşen “doğru görevlerin”- özveriyle yapılması (dharma) dır. Hatta Gita daha ileri giderek özverili doğru eylemi tüm “yücelme” biçimlerinin üzerinde görür :
“Bilgi edinmek kendini tutmaktan üstündür
İçe dalmak bilgi edinmekten üstündür
Özveriyle çalışmak içe dalmaktan üstündür
Özveriyle çalışanın gönlü ferah olur.”
Kişinin doğru eyleme ulaşması için aynı zamanda aşırılıklardan arınmış dengeli bir hayat sürmesi gerekmektedir .
“Dengeli beslenen, ne az ne çok uyuyan
Dinlenmeyi bilen, aşırıya kaçmayan
İş yaparken kendisini parçalamayan…”
tanımıyla Gita doğru eylemin aracı olan dengelilik durumunu tarif eder.
Gita’ya göre kişinin doğruluğa uygun şekilde yaptığı işler karşılıksız kalmaz. Bu kişi asla yaptıklarından zarar görmez :
“Yararlı işler yapmışsa bir kişi
Ne burada ne de öldükten sonra
Gerçekte bir şey yitirmiş olmaz ki
Kaygılanma, alçalmaz böyle biri
İyi yolda ilerlemişse o, bu yerde
Yıllar süren bir aradan sonra bile
Bir gün çok iyi ve uygun bir çevrede
Kaldığı yerden yola koyulur yine”
Bu tüm yüksek inanç biçimlerinde kendini tekrar eden karmik öğretidir.
Doğru eylem ve doğru tutum üzerine tanımlamalar yapan ve tavsiyelerde bulunan Gita eserin bir yerinde “doğru insan” profilini özetler :
Alçakgönüllü olmak, doğru olmak
Canlı öldürmemek, haddini bilmek
Öğretmene saygı duymak yücelmek
Nefsini yenmek kendine gelmek
Tutkuların tutsağı olmamak
Benlik yanılgısından kurtulmak
Doğum ölüm, hastalık, yaşlılık
Ve acıyı göğüsleyebilmek
Bağımsız olmak, bir şeye bağlanmamak
Ev, çoluk çocuk derdinde olmamak
İstenen olsa da olmasa da
Her durumda serinkanlı kalmak
Kendini yoga’yla eğiterek
Sapmadan bana doğru yol almak
Bunun için sakin bir yer bulmak
Kalabalıklardan uzak durmak
Özünde gerçeği sabırla aramak
Gerçek bilgiye iç görüyle ulaşmak
İşte olgunlaştıran bilgiler bunlar
Bunların tersini yapansa ham kalır.
Bu hayatın amacı eylem ya da tefekkür yoluyla kişinin kendini gerçekleştirmesidir. Kendini gerçekleştirmek ise yukarıda sayılan özelliklere sahip olmaya çabalamakla olacaktır. Hayatı bu şekilde bir yücelme ve olgunluk süreci olarak görmeyenler ham kalırlar. Takip eden satırlarda bu seviyeye ulaşarak yücelen kişinin özelliklerini sayan Gita :
Yürekli olmak, arınıp yücelmek
Yüceliğin bilgisine yönelmek
İyiliksever ve özverili olmak
Okumak öğrenmek, kendini eğitmek
Öldürmemek, doğru olmak, kızmamak
Hoşgörülü olmak, kimseyi kırmamak
Canlılara acımak, hor görmemek
Alçakgönüllü ve duyarlı olmak
Güçlü, iyi, yiğit olmak, ezmemek
Gururlu, şımarık, kıskanç olmamak
Kendini büyük ve üstün görmemek
Yüce kişinin nitelikleridir.” diyerek ideal bir profil ortaya koyar.
Eyleme girişenler açısından insan profillerinde değindiği satırlarda Gita , insanları “ iyi iş yapan, coşkuyla iş yapan ve kötü iş yapan” olarak 3 e ayırır. İyi iş yapan kişinin özelliği üzerine düşeni mükemmelen yapan ve işin sonuçlarından kendini özgürleştirmiş üstün kişidir. Diğer profil olan “coşkuyla iş yapanlar “ kişisel saiklerle işe girişirler, kişisel arzularını tatmin, ün zenginlik, güç ve şan kazanmak için çalışılar. Son olarak kötü kişiler eksik iş yapan,ağır, tembel, baştan savma, bozuk işler ortaya çıkarıp başkalarına zarar veren kişilerdir :
“İşlere bağlanmayan, övünmeyen
İşini bıkmadan, bilerek yapan
Başarmış, başarmamış aldırmayan
Kişidir “iyi” iş yapan işçi
Heyecanlı, çıkarına düşkün olan
Kıskanan, kendini beğenen, şişinen
Sevinen, üzülen, azan ve kızan
Kişidir “coşarak” iş yapan işçi
Tembel, hantal ve laf anlamaz olan
Başkasına yük olan, zarar veren
Oyalayarak, aldatarak iş yapan
Kişidir “kötü” iş yapan işçi “
Son olarak Gita kişinin “doğru iş yapmasını” kendi özgün doğasına uygun iş yapmaya bağlayarak doğru anlamlı ve mutlu bir varoluş için doğaya uygun davranmanın ve çalışmanın önemine vurgu yapar :
“Kişi kendi özgün yasasına uysun
Kendi yolundan gitsin yokuş olsa da
Başka yola sapmasın kolay gelse de
Yanlış bir iş yapmamış olur böylece”
Günümüzde iş kişinin öz varoluşunun bir tamamlayıcısı değil ondan tamamen ayrı tutulan, kişinin arzu ve isteklerini yerine getirmek için tahammül etmesi gereken bir feragat yahut bir bedel olarak algılanmakta ve araçsallaştırılmaktadır. Bu durum işyeriyle özel yaşamında farklı tutumlar takınan bölünmüş kişilikler ortaya çıkardığı gibi bir kişinin sadece maddi isteklerini karşılamak için çalışması yahut işin sadece bu amaçlar için para kazanmaya indirgenmesi onu küçültmekte ve değerini düşürmektedir. Kendi varoluşundan kopuk sadece tanımlı bir maddi çıkar için çalışan kişiler bölünmüş ve yaşamlarının önemli bir bölümüne “ yabancılaşmış” kişilerdir. Halbuki iş bir kere geleceğimiz bu dünya hayatında bize düşen görevi yerine getirmek yoluyla “personalitemizi” ortaya koymak ve kendimizi gerçekleştirmenin bir yoludur. Günümüzde ne yapılıyorsa yapılsın, işin yeniden kişinin kendini yüceltmesinin ve ahlaki olarak yükseltmesinin bir yolu olarak irdelenmesinin mümkün olabileceğini , bu yolla kişiyi maddi arzularını tatmin için bedel ödeyen kölelikten, kendini gerçekleştiren ve doğru eylem yoluyla kişisel özgürlüğe götürecek yolu Bhagavad Gita bize gösterebilmektedir.
Bhagavad Gita ortaya çıkışı itibariyle Kshatriya yani -savaşçı/ yönetici kasttan biri olan Arjuna’ya vazedilmiş bir eserdir. Bu onun mesajını şirket sahipleri ve tüm yönetici kadrolar için çok daha özel hale getirir. Bu dünyanın fiili yönetiminde, insanların idaresinde ve kaynakların dağıtımında söz sahibi olan bu kadroların Bhagavad Gita’nın kişisel hırs ve arzulardan arınmış “doğru eylem” tanımına herkesten çok gereksinimleri var. Bu hem dünyayı daha iyi ve daha yaşanılabilir bir yer haline getirebilecek bir şeyken diğer yandan paranın satın alabileceği bütün arzu nesnelerini tanımış bu kitleye kalıcılığın, anlamlı ve onurlu bir yaşamın ve artlarında bırakabilecekleri ölümsüz eserlerin yolunu gösterecektir. Henri Hartung’un yıllar önce Fransız patronlarına hitabı bugün de tüm dünya ölçeğinde geçerliliğini korumaktadır : Ekonomi amaçsallaştırılmaktan vazgeçilerek insanın kendini gerçekleştirmesine ve genişletmesine böylelikle kişilerdeki aklın baskılandığı ve yok edildiği değil kullanıldığı ve çoğaltıldığı, hem işe hem de sosyal yaşamda değere dönüştüğü bir bakış açısına yönelinmelidir. Aksi takdirde toplum bireyliği yok sayan, insanca eylemde (etkinlik) bulunmayı (agir) kölece çalışmaya (faire) kurban eden, insanca varoluşun (etré) yerini bilinçsizce yaşam mücadelesinin (lutte de vivre) aldığı hasta bir toplum olmaya devam edecektir.
Kaynakça
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bhagavat_Gita
Bhagavad Gita,Tanrının Şarkısı,Çev.,Ömer Cemal Güngören,2020, Yol Yayınları
Hartung,H.,Ces princes du management,Les patronat Française devant ses responsabilités,1970,Fayard