90 lardan sonra sanayi toplumunun evrildiği yeni dönemle birlikte iş hayatına dair eski tanımlar anlamını yitirmeye başladı. 80’li yıllar ve öncesinde dünya ekonomisinin motoru olan endüstriyel üretim büyük işçi kitlelerini ve onların sosyal yansıları olan sendikalar ve sınıf temelli siyasi ideolojileri başat kavramlar olarak öne çıkarıyordu.  80 lerden sonra   ortaya çıkan ve 90 larda iyice olgunlaşan  yeni sağ politikalar ( neoliberalism) , Sosyalist bloğun çökmesiyle birlikte hız kazanan globalleşme, ulusötesi sermayenin oluşumu ve internet çağıyla birlikte yaşanan  sermaye, bilgi ve para akışının inanılmaz bir hıza ulaşması bu eski tanımların sosyo ekonomik realiteleri açıklayamadığı bir dünya yarattı. Dünyada hizmet sektörünün üretilen GSH’nın % 80’ini ( bazı gelişmiş ülkelerde daha fazla) yarattığı bir çağda sanayi devrimi koşullarındaki  kavramlarla ne ekonomiyi ne de ekonominin içindeki sınıfları açıklamanız mümkün olmaz. Endüstrinin çarklarını döndüren en önemli sınıf olarak görülen işçi sınıfı ya da diğer bir tabirle proleteryayı  (proleteriat) tanımlayan özellikler bu yeni dönemin yükselen insan profiline uymuyordu. Bu yeni sınıf Londra Üniversitesinde ders veren  İngiliz ekonomist Guy Standing tarafından Prekarya (precariat) olarak nitelendirildi. Aslında ilk defa 1980 li yıllarda Fransız sosyologlar tarafından geçici iş ilişkilerini tanımlamak için kullanılan bu tabir  Precarious : geçici ve Proleteriat : işçi tabirlerinin birleşiminden oluşmuş bir kelimedir ve esnek kapitalizmin küresel çalışma koşullarına tabi çalışanları tanımlamaktadır.

“Prekaryanın kavramının kökenleri Bourdieu‟da görülebilir. Bourdieu , prekaryayı hegemonyanın yeni bir türü olarak tanımlamıştır. Buna göre prekarya, ekonomilerin yeniden yapılanma süreçlerinde tevekküle zorlanmış çalışanlardır. Küreselleşme ve işgücü piyasalarının parçalanması yeni ve güvencesiz bir çalışan grubu ortaya çıkarmıştır.” (Oran, 2021)

Bu sınıfı tanımlayan temel koşul kendi geleceklerine ve iş güvenliklerine ilişkin öngörebilirliklerinin son derece sınırlı olmasıdır. Bu durum onların fiziksel ve mental hayatlarını benzer biçimde şekillendirirken onları küresel ölçekte birbirine yakınlaştırır.

Peki prekarya tam olarak nedir ? : Prekaryayı bağlamsız insan olarak tanımlayabiliriz. Standing onu “a psychological condition that cuts across class”, yani sınıfları aşan bir psikolojik durum” olarak tanımlar . Bazı akademik çalışmalarda ondan “marginalised workforce” olarak bahsedilir ve  toplumun periferinde kalarak güce ve kaynaklara ulaşma yeteneğinden dışlanmış olarak tanımlanır. (exclusion from access to power and resources and being on the periphery of society) . Oxford sözlüğünde o    “öngörülebilir ve güvenli olmayan bir varoluş durumundan kaynaklanan geçicilik durumunda bulunan insanlardan oluşmuş sosyal bir sınıftır, Geçiciliğin hem maddi hem de manevi refahı etkilediği görülür.” denilerek tanımlanır. (a social class of people who comprise people who are in a state of precarity, which is a condition of existence without predictability or security.  Precarity has been shown to affect both material and psychological welfare Onun sosyal sermayesi ( mesleki,  ve özel ilişki ağları) daralmış, finansal sermayesi ancak kendisini kısa dönemde fonlayabilecek ( aylıkçılık) durumdadır. Çalıştığı iş yerinde işyeri uygulamaları ve yönetim baskısı karşısında çoğu zaman söz hakkı yahut çözüm yolu yoktur. O yüzden kendini yabancılaşmış hisseder. İşi kısa dönemli bir iş yahut proje bazlı bir çalışma ya da taşeron bir proje olduğundan iş arkadaşları ve çevresi ile derin ilişkiler kurmaz. Aynı şekilde yaşadığı mekan da işe bağlı olarak değişeceğinden mekanda da bir göçebe gibi konumlanır ve derinlikli tanışıklıklar ve ilişkiler geliştirmez. Kazandığı, harcamalarına karşı ona büyük bir birikim imkanı sunmadığından büyük hayalleri ve uzun dönemli planları yoktur. Evlenmek, farklı yatırımlar yapmak ya da farklı gelişim.) projeleri için kaynağı ve zamanı yoktur. Prekarya hayatına hakim değildir. Özellikle uzaktan çalışan, evden çalışan, proje olursa çalışan , iş olursa çalışan kişilerde bir süre sonra özel hayatın nerede başlayıp bittiği kestirilemez. İş hayatını bir rekabet olarak gördüğünden meslektaşları ile bir araya gelemez, çoğu durumda işin yapısı buna imkan vermekten uzak olsa da bu prekaryanın doğal bir tavrıdır, aşırı bireyseldir ve sendikacılık ya da siyaset gibi taleplerini sisteme iletebileceği araçlara bir inancı yoktur. Şu ana kadar tepkilerinin de sistemik olduğu gözlemlenmemiştir ve kendine, içinde yaşadığı ve üzerinden hiçbir söz hakkı olmayan toplumsal yapıya dönük protest bir reaksiyon içinde olmak ve kısa süreli çözüm yollarına yönelmek, alkol ve diğer stimülantlar, sosyal medya, bilgisayar oyunları ve sanal aktiviteler onun kendine kalan kısıtlı zamanında kendisini rahatsız olduğu şeylerden soyutlamasına izin verir. İşin ve hayatta kalma -yani günlük koşuşturma- kaygısının onun entelektüel gelişimine imkan vermediğini belirtebiliriz. Dünyadan haberdardır ama hepsi bölük pörçük resimler şeklinde. Kendinin, işinin, politikanın ve ekonominin birbiriyle ilişkili çarklarını kavramaktan uzaktır. Tepkileri  bazen ailesine, çoğu zaman kendisine, iş yerine, amirine, sevmediği bir politik figüre; siyasi görüşüne bağlı olarak bir etnik gruba, göçmenlere yahut tanımlanamayan düşmanlara ( dış güçler) yönelmiştir. Özellikle yüksek öğrenimliler ileri yaşlara kadar okudukları için çoğunlukla hayatta bir şeyler yapabilmek ( evlenmek, prestijli bir mesleki konum kazanmak, araba ve ev sahibi olmak) için fazla zamanları kalmamıştır ve bu yüzden streslidirler.Stres onlara çok fazla seçim şansı bırakmaz.  Aileleri tarafından ileri yaşlara kadar fonlandıklarından dolayı çoğunlukla onlardan bir şey istemeye yüzleri kalmamıştır ama buna rağmen Avrupa’da da ülkemizde de ailelerinin yanına dönerek onlarla yaşamaya başlayan gençlerin sayısı azımsanmayacak seviyededir. Büyük şehirler dışındaki yerlerde de kırsal aileler imkanlarıyla kısıtlı imkanlarla çalışan çocuklarını fonlamaya devam etmektedirler.

Endüstri çağında büyük ölçekli üretim firmalarında yaşam boyu hatta kuşaklar boyu ( babadan oğula aynı fabrikada çalışmak) düzenli bir şekilde çalışma ilişkileri kuran, hakları büyük sendikalar, büyük ölçekli sözleşmeler ve yasal düzenlemelerle korunan (gayet paternalistik bir üretim konsepti içinde korunan) ücretli sınıflar globalleşmenin endüstriden hizmet sektörüne kayması , enformasyon teknolojisinin  gelişmesi iş yerlerinde esnek çalışmayı gerekli  kılan ve standart çalışma ilişkilerinin yerini alan yeni ekonomide, geleceklerini öngöremeyen, proje bazlı işlerde esnek koşullarda  çalışmak zorunda olan, sermayenin maliyete bağlı ulusötesi hareketlerinden dolayı her an işini ve işi bağlamındaki ilişkileri kaybedebilecek kitlelere dönüştü. Prekaryayı ortaya çıkaran faktörleri şöyle sıralayabiliriz :

1-Ekonominin sanayi üretiminden hizmet üretimine kayması büyük katma değerler yaratmak için büyük çalışan kitlelerine ihtiyaç kalmaması : sabit yatırımlar ve emek yoğun değil bilgi ve kalifikasyon yoğun işlere yönelen sermaye ile yoğun emek gücü gereken işletmeler azalmış bu alanda ortaya çıkan emek fazlası hizmet sektöründeki daha süreksiz ve niteliksiz işlerde değerlendirilmiştir Bir fabrikada usta olarak hayatını geçirmiş bir işçinin çocuğunun babası gibi sabit bir işi olmak yerine  tezgahtar, kargo elemanı, özel güvenlikçi  olarak  çalışması gibi.

2- Uzun dönemli sanayi firmalarının yerini daha kısa dönemli ve talebe göre hizmet veren firmaların alması ve bunun esnek çalışma koşullarını teşvik etmesi : Hizmet sektöründe rekabete ve talep dalgalanmasına bağlı olarak proje bazlı, kısa dönemli, belirli süreli iş ilişkilerinin tercih edilmesi.

3- Sermayenin emeğin ve üretim faktörlerinin daha pahalı olduğu coğrafyalardan daha ucuz olan coğrafyalara kayması ile çalışan sınıfların üzerinde oluşan emek maliyeti bazlı iş güvencesi baskısının artması : Sermayenin gitme ve fabrikaların kapanma tehdidinin  çalışanların sahip oldukları çalışma koşullarını koruma yahut daha iyi koşullar talep etme imkanını ortadan kaldırması.

4-Özellikle hizmet sektörü bazlı outsourcing faaliyetlerinin yarattığı küresel baskının batılı ülkelerde eğitimli orta sınıfların rekabet güçlerini yok etmesi : Daha önce batılı ülkelerde üniversite mezunları tarafından yapılan muhasebe, bilgi işlem, müşteri hizmetleri gibi işler Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelere aktarılarak çok daha ucuza yaptırılmaktadır. Bu durum gelişmiş ülkelerdeki bu meslek gruplarındaki kişilerin ücretlerine ve genel olarak sosyal refahlarına olumsuz yansımıştır.

5-Gelişen enformasyon teknolojisi araçları ve otomasyonla özellikle beyaz yakalı sınıfların sahip olduğu becerilerin değersizleşmesi ve ucuzlaması : Bu durum beyaz yakalının mavi yakalılaşması dediğimiz durumdur. Üniversite mezunu beyaz yaka çoğu durumda bilgisayar kullanan bir ofis işçisidir. Gün geçtikçe yaptığı işte yarattığı katmadeğer azalmakta ve iş akıllı ofis araçlarını kullanmaktan ibaret hale gelmektedir. Niteliksiz hale gelen beyaz yaka emeği ucuzlamış, işverenler için katma değer çok yüksek olmadığından şu ya da bu kişiyi istihdam etmenin farkı kalmamıştır. ( dışarısı işsiz üniversite mezunu dolu !)

6-Az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere doğru yaşanan göçün o ülkelerde yaşayan çalışan sınıflar üzerinde yarattığı rekabet baskısı : Gelişmiş ülkelere resmi ya da gayrı resmi yollardan gelen göçmenler emek havuzuna katılmış, çok daha düşük koşullarda çalışmayı ve yaşamayı kabul etmeleri onları işverenler için daha tercih edilebilir hale getirmiş, bu durum mevcut çalışan kesimlerin sosyo ekonomik koşullarına olumsuz yansımış istedikleri koşullarda iş bulma imkanlarını azaltmıştır.

7- Gelişmiş ülkelerde ortaya çıkan asli vatandaşlık haklarından yararlanamayan güvencesiz göçmen kitlelerinin sosyo-ekonomik hayatın kalıcı bir unsuru haline gelmesi : Göçmenler , onlara sunulan geçici koşullar ve bir takım destekler; ne geri dönebilecek durumda olmaları ne de kendilerine eşit vatandaş statüsü sunulması onları defacto olarak içinde bulundukları ekonomiler için ucuz emek arzı haline getirmiş, bu kitle alternatifsiz olarak kendine sunulan günü birlik yaşama koşullarını kabul ederek hem prekaryayı beslemiş hem de ülkenin asli vatandaşlarının iş imkanları için bir tehdit haline gelmiştir.

8-Gerileyen ücret ve sosyal ödemelerin sonucunda güvenceli bir sosyal hayat kuramayan ve emek piyasasında seçim şansı ve direnç imkanı kalmayan kitlelerin artışı : Ücretlerin reel olarak gerilediği tüm ekonomiler için tartışılmaz bir gerçek. Artık eğitimli sınıflar için bile maaşlı çalışarak evlenmek, ev sahibi ve araba sahibi olmak , bir birikim yapmak eğer bir takım sosyal destekler söz konusu değilse çok zor. Bu durum günübirlik yaşayan, kendini finansal açıdan oldukça güvensiz hisseden kitleleri büyütüyor.

9- Kamunun eğitim, sağlık ve diğer altyapı hizmetlerinden çekilmesi ile buralardaki toplumsal maliyetlerin çalışan kesimler tarafından üstlenilmesi : Kamunun özellikle sağlık ve eğitim alanında çekilmesi kişilerin bu alanlardaki ihtiyaçlarını onların omuzuna yıkarak reel gelirlerini azaltıyor. Özel üniversitelerin ve özel okulların fazlalaşması, devlet okullarındaki eğitim kalitesinin düşmesi kişileri çocuklarını zor da olsa özel okullarda okutmaya zorluyor. Ayrıca sağlık hizmetinin özele taşınması ciddi bir maliyet yaratarak reel geliri, kendini yeniden üretmesi, birikim yapabilmesi yahut toplumsal olarak dikey hareketlilik imkanı yok olmuş kitleleri besliyor.

10-Çalışanların kendilerini bilgi ve beceri olarak yeni gelişmelere uyum sağlatacak eğitim ve gelişim fırsatlarından çoğunlukla mahrum olmaları veya bunların maliyetlerini üstlenemeyecek sosyo-ekonomik durumda olmaları : Günümüzde piyasaya adapte olabilmek ve iş bulabilmek için resmi eğitim müfredatları yeterli olmuyor. Hem beyaz hem de mavi yaka için bir çok kurslar, programlar, sertifikalar, belgeler onları piyasaya uygun işgücü haline getirmek için gerekiyor. İşte kişiler kendilerini güncellemek yahut, kalifiye hale getirmek için bu maliyetleri üstlenmek zorundalar. Bunların bazıları oldukça maliyetli programlar, hem geri dönüşü zor hem de kısa dönemde iş bulmayı garanti etmiyor. İşte bu durum prekaryayı besleyen bir güçsüzleşme ve belirsizlik yaratmakta.

11-Meslek odalarının, meslek örgütlerinin ve sendikaların etkisizleştirilmesi mesleklerin parçalanması ve çalışanların bireyselleştirilmesi : Mesleklerin standardize edilmesi ve çalışma koşullarının yakından izlenerek asgari kriterlerin belirlenmesi, aynı zamanda meslek kalite standartları ve meslek etiği için de bir takım denetimler sunan meslek odaları günümüzde çok etkili değil. Ayrıca benzer işleri yapan çoğunlukla birbirini rakip olarak algılıyor. Bu aradaki dayanışmayı ve işbirliği olanaklarını ortadan kaldırarak onları acımasız bir rekabetin içine atarken altta kalanlar için tutunma şansının ortadan kalktığı mesleki cangıllar oluşuyor.

12- Şirket birleşmeleri, iflaslar, kapanmalar, devirler ve taşınmalar nedeniyle firmaların daha kısa süreli ve daha az bağlayıcı istihdam ilişkilerine yönelmesi : Ekonomide öngörülebilirlik azaldı. Kişilerin ellerinden çıkarak son derece rasyonel koşullarda yönetilen uluslararası fonlara dönüşen sermayeler için nerede daha fazla kar varsa oraya gitmek ya da nasıl daha az risk üstlenecekse yatırım ve istihdam politikalarını buna göre belirlemek çok doğal. Bu durum emek piyasalarının maliyeti daha düşük ya da bağlayıcılığı daha az ilişkiler etrafında şekillenmesine yol açıyor. Sonuç olarak artık uzun dönemli iş ilişkileri, paternalistik ( koruyucu-baba patron-) işletmeler yok, çoğu zaman bireysel ilişkilerin asgari düzeyde tutulduğu, kısa süreli, proje bazlı, taşeronlaştırılmış belirli süreli işler söz konusu. Bu durum geleceğini ön göremeyen, sık sık iş değiştiren, uzun dönemli sosyal ilişkiler geliştiremeyen bireyler yaratıyor. Özellikle kariyerinin başında bundan keyif alan beyaz yakalar  hayatlarının belli bir döneminden sonra stabilite arayışına yönelince bu durum dezavantaj yaratıyor.

13- Kamunun ekonomik etkinliğinin daralmasıyla buralardan boşa çıkan büyük çalışan kitlelerinin emek arzını artırması : ülkemizde son 10 senedir durum biraz farklı görünse de artık devlet en büyük ve en baba işveren değil. Yahut bizdeki gibi devlet işveren olduğunda yüksek vasıf gerektirecek ya da kazandıracak işler söz konusu olmuyor. Kamunun daralan ekonomik etkinliği kişileri özel sektörde belirsiz koşullarda şanslarını denemeye itiyor.

14- Kayıtdışı ekonomi ya da sigorta ve vergi düzenlemelerinden kaçan “gölge ekonominin” büyümesi. ( bazı ülkelerin GSYİH ‘nın neredeyse % 20 si) : Gelişmiş ülkeler de dahil her ülkede bir gölge ekonomi var, oradaki iş ilişkileri, ücretlendirme ve sosyal koşullar devletin koyduğu asgari standartlara dahi uymuyor. Özellikle göçmenler yahut küçük işletmeler söz konusu olunca bu durum daha da vahimleşiyor. Asgari ücret gösterip bir kısmını elden almaktan tut, sigorta yapmadan adam çalıştırmaya yahut sözleşmesiz ve güvenliksiz işlere kadar bu durum prekaryayı besliyor. Ayrıca hem bireyler hem de işverenler kendilerine reel bir fayda sağlamadığını düşündüklerinden vergi ve sigortadan kaçmayı tercih edebiliyorlar ( özellikle gelir vergisi ve sgk işçi payı ciddi bir meblağ oluşturmaktadır.)

15- Yukarı toplumsal hareketliliğin eğitimde fırsat eşitsizliği ve sosyal sermaye aşınması nedeniyle yeni kuşaklar için neredeyse imkansız hale gelmesi : 80 öncesinde devlet okullarında okuyarak üniversitede iyi yerler kazanma şansınız vardı. 90 lı yıllarda dersaneye gitmeden iyi yerleri kazanma olasılığı istisnai bir durum haline gelmişti bile. Günümüzde özel okullar ve kolejlerde okumuyor ve özel derslerle desteklenmiyorsanız sizi toplumsal açıdan yukarıya taşıyacak okulları kazanmanız çok zor. Bu imkanlara sahip aileler belli bir gelir düzeyine sahip aileler oldukları için daha düşük imkanlı ailelerin çocukları için hem iyi eğitim, hem de sosyal çevrelerinden dolayı kendilerini yukarılara taşıyacak ilişkiler kurmak imkansıza yakın hale geliyor. Bu durum yok olan orta sınıf çocuklarında ve düşük gelirli ailelerin  çocuklarında korkunç bir savrulmaya ve arayışa sebep oluyor. Eğitim ve sosyal sermaye açıklarını köşe dönmecilik, mafyöz ilişkiler cemaat ve siyaset bağlantıları ile kapatmaya çalışıyorlar. ( mafyayı, belirli siyasal hareketleri, suç oranlarını, cemaat ilişkilerini besleyen menbaa burasıdır, üzerine ayrıca yazmak gerekir.)

16-Ücretin bireyselleştirilmesi :90 lar öncesinde ücreti belirleyen şey onun bir aileyi geçindirecek yeterliliğe sahip olmasıydı. Günümüzde ücret üstü kapalı olarak bireyseldir. İster bir mavi yaka olun isterse eğitimli bir beyaz yaka, bir ücretle aile geçindiremezsiniz. Eşinizin resmi ya da gayrı resmi olarak çalışması bir zorunluluktur. Kadın istihdamına yönelik teşviklerin bir taraftan kadının toplumsal etkinliğini artırma boyutu varken diğer yandan emek arzını artırma ve ev geçindirme kaygısı olan erkeklere göre daha ucuz bir emek arzı yaratma boyutu da söz konusudur.

17- Engelliler ve kriminallerin güvencesiz işlere savrulması : Piyasa istihdam eğilimi engelli ve yükümlüleri genelde düşük sorumluluklu ve düşük nitelikli , sürekliliği olmayan işlerde istihdam etmektir. Bu durum bu kitleyi de geleceğini öngöremeyen kendini mesleki güvence içinde hissetmeyen bir prekaryaya doğru ittirmektedir.

18- Emeklilik yaşının yükselmesi ve koşullarının düşmesi ile orta yaş üstü emek arzının artışı : Bir çok gelimiş ülkede emeklilik yaşı çok ilerlemiştir. Bu nedenle orta yaş üzerindeki kişiler emek arzı içinde yerlerini almakta, o güne kadar kendilerini güvenceye alan bir birikimleri varsa daha düşük ücretlere razı olarak emek piyasasında yerlerini alıyorlar ve bu durum genç işsizlerin durumlarını daha da zor hale getirebiliyor.

19- Uzun dönemli staj ve sübvansiyon programlarıyla ortaya çıkan geçici ve düşük maliyetli çalışan kitlelerinin süreklilik kazanması : Ülkemiz örneğinde devlet ve üniversiteler uzun süreli staj programlarını destekliyor, bunun için stajyerlere asgari ücret civarında günlük ödemeler yapılıyor ve sadece kaza sigortası sağlanıyor. Bu ödemeleri devlet yapıyor. Her ne kadar bu programlar meslek kazandırma programları olarak açılmış olsa da başta belediyeler ve perakende sektöründeki firmalar olmak üzere bu programları bedava adam çalıştırmak için kullanıp 6 ay sonunda da çalıştırdıklarına hiçbir vasıf kazandırmadılar. Bu programlar hayatlarının en öğrenmeye açık ve aktif döneminde düzenli ve geliştirici bir işe kavuşamadan oradan oraya savrulan milyonlarca genç yaratıyor.

20-Yeni kuşaklarla birlikte artan sosyal nomadizm uzun süreli çalışma karşıtı yaşam formlarının ağırlık kazanması : Günümüzde gençler artık anne babaları gibi hayatlarını mütevazi işlerde bir ömür boyu çalışarak, bir işe ya da bir mekana bağlı kalarak geçirmek istemiyorlar. İtalyanların cognitarya dedikleri daha yaratıcı, daha mobil ve daha azla yetinen bir hayatı seçen kişiler hiç de az değil. Bunların içinde yüksek niteliklerinden dolayı part time işleri seçen ve daha bağımsız bir hayatı tercih eden “profisyen” diyebileceğimiz ultra nitelikli beyaz yakalar da var.

Guy Standing “tehlikeli” olarak tanımladığı Prekarya’nın henüz bir sınıfa evrilmediğini belirtiyor. Bunun nedeni henüz kendisini tam olarak tanımlayamamış olması yahut tepkilerinin yerelcilikler veya kimlik siyasetleri ( etnisizm, cinsel kimlikler, yeni sağ jargon, ultra nasyonalizm) Elbette dünyanın değişik yerlerinde sisteme yönelik tepkilerin bazı ortak noktaları var. Bunlar klasik işçi eylemlerinden ve sol hareketlerden farklılık gösteriyor.  Amerika’da Occupy Wall Street, İspanya’da Les Indignados (Öfkeliler), İtalya’da Beş Yıldız hareketi, Fransa’da Sarı Yelekliler hareketi , Türkiye’de kısmen Gezi tepkileri benzer  insan gruplarının katıldığı hareketlerdi.

Bugün dünyada çalışan kitlelerin büyük çoğunluğu prekarya dediğimiz grubun sosyo -ekonomik koşullarını şu veya bu şekilde paylaşmaktadır. Şüphesiz bu durumun iş hayatına, iş psikolojisine iş yeri ilişkilerine yansıyan  önemli boyutları vardır. Ancak henüz iş dünyası beyaz yakanın neredeyse % 80 ini oluşturan ve hizmet sektörü çalışanlarının % 90 ına tekabül eden bu insanlar hakkında fikir sahibi olmaktan çok uzak.

Şirketlerin mavi yakalı çalışanlarla ve işçi örgütleriyle ilişkilerini yönetmek üzere uzmanlaşmış endüstriyel ilişkiler departmanı örneğinde olduğu gibi Şirketlerin İnsan Kaynakları yöneticilerinin önümüzdeki dönemde en önemli meselesi prekarya’nın reflekslerini öngörmek ve yönetebilmek olacak. Henüz bu konuya hazır olunmadığı gibi bu konuda hiçbir şey bilinmiyor. IK teorisyenleri yeni sosyo ekonomik yapını ortaya çıkardığı bu insan modelini x-y-z kuşak modelleriyle çözümlemeye çalışıyorlar ama hiçbir bilimsel temeli olmayan bu kuşak hikayesi tam bir postmodern söylenceden daha fazlası değil ve yeni ekonominin bu yeni kitlelerine dair hiçbir şey söylemiyor. İnsan yöneticilerinin bu yeni kitleyi önce kabul etmesi sonra tanıması ve analiz ederek onları sosyo politik olarak kontrolden çıkmadan yönetilebilir hale getirmesi, onların iş yerindeki  hem iş ortamına hem üretim ve performansa yansıyacak reflekslerini yönetebilmesi özelde IK’nın genelde de tüm şirket yönetimlerinin ana konusu olacaktır.

Kaynakça

Di Fabio, A., Palazzeschi, L., Marginalization and Precariat: The Challenge of Intensifying Life Construction Intervention, https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2016.00444/full

Standing,G., Prekarya, yeni tehlikeli sınıf,2020, İletişim Yayınları

Telek, A., Artık hepimiz prekaryayız, tehlikeli ve umutlu gelecek, 2020,Notabene Yayınları

https://www.indiatoday.in/india/story/precariat-is-psychological-condition-that-cuts-across-class-economist-guy-standing.

Oran,S., Modern zamanların tutunamayanları prekarya: sınıf mı ,sınıftan kaçış mı ?Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 70, 2021